Hafta sonu birkaç saatinizi ayırıp tarihte bir yolculuğa çıkmaya ne dersiniz? İstanbul’da Tarihi Yarımada içinde yer alan Süleymaniye Camii ve çevresinde pek çok görülecek yer var. Sultanahmet Meydanı ve çevresinde gezilecek yerleri çoktan gezdiyseniz ve alternatif rotalar arıyorsanız, gelin sizi Süleymaniye Camii ve çevresine götüreyim.
Bölgede gezilecek görülecek çok şey olduğu için rotanızın süresini kendiniz belirleyebilirsiniz. Bu yazıda bir Pazar günü yaptığımız Süleymaniye Camii ve çevresi gezi rotası ve bu rotaya ekleyebileceğiniz yerleri anlatacağım.
Korona Döneminde Kalabalıktan Kaçarak Gezi Planlaması Yapmak
Hayatımızda artık koronaya göre yaşamak gibi bir kavram olduğundan biz İstanbul’da gezeceğimiz yerlere sabah erken saatlerde gidiyoruz, böylece henüz hiçbir yer kalabalıklaşmadan rahat rahat gezebiliyoruz. Bu rotamızı da benzer şekilde Pazar sabah 10:00’da çıkıp 14:00 gibi bitirecek şekilde planladık. Biz dönüşe geçtiğimizde kalabalık gruplar gelmeye başlamıştı. Yani planımız işe yaradı.
Bir de normal zamanlarda gördüğümüz her yere girip çıkarken korona döneminde gezerken kapalı yerlere mümkün olduğu kadar hiç girmiyor veya içeride çok az insan olduğundan emin olunca giriyoruz. Gittiğimiz rota üzerinde her yerde dezenfektan olduğunun da altını çizmek isterim.
Süleymaniye Camii ve Çevresi Gezi Rotası
Biz etraf kalabalık olmadan birkaç saatlik bir rota yaptık. Süleymaniye gezi rotası üzerinde olan yerleri aşağıda sıralıyorum, ayrıca aşağıdaki haritaya tıklarsanız Google Haritalar üzerinde gidilecek yerleri görebilirsiniz.
- Sultan II. Mahmud Türbesi
- Çemberlitaş Sütunu
- Nuruosmaniye Camii
- Çorlulu Ali Paşa Medresesi
- Beyazıt Sahaflar Çarşısı
- Beyazıt Meydanı
- Süleymaniye Camii
- Kanuni Sultan Süleyman Türbesi
- Hürrem Sultan Türbesi
- Mimar Sinan Türbesi
- Tarihi Süleymaniye Kuru Fasulyecisi
Sultan II. Mahmud Türbesi
Biz tramvay ile Sultanahmet Meydanı’nda inip rotamıza meydandan başladık. Daha önce pek çok kez meydan ve çevresini gezdiğimiz için Divan Yolu’nu yürüyerek Süleymaniye tarafına doğru gidecek şekilde plan yaptık.
Yol üstünde ilk durağımız Sultan II.Mahmut Türbesi oldu. Daha önce pek çok kez önünden geçmiş olmama rağmen hiç içeriye girmemiştim. Türbenin bulunduğu yer II. Mahmut Türbesi adıyla anılsa da bahçesinde çok sayıda hanedan ve saray mensubunun mezarları bulunuyor. Hatta Osmanoğlu soyadını almış olan Osmanlı İmparatorluğu dağıldıktan sonra hanedan üyesi olarak kalan kişilerin de mezarları burada yer bulmuş.
Türk milliyetçiliğinin babası olarak anılan Ziya Gökalp’ın mezarı da burada yer alıyor.
Türbenin içinde II. Mahmud’un yanısıra Esma Sultan, Abdulaziz ve II. Abdulmamit’in de mezarları bulunuyor.
Çemberlitaş Sütunu
Mezar ziyaretimiz bitince yol üstündeki duraklardan biri Çemberlitaş Sütunu oldu. Sütunun hikayesi oldukça ilginç, başına gelmedik kalmamış. Roma İmparatoru I. Konstantin M.S.330 yıllarında bu sütunu Roma’daki Apollon Tapınağı’ndan söktürüp getirtmiş ve bugün bulunduğu yere diktirmiş. Sütun ilk yapıldığında üzerinde doğan güneşi selamlayan bir Apollon heykeli varmış. Konstantin, Apollon heykelini kaldırıp yerine kendi heykelini koydurmuş. Konstantin’in imparatorluğu bitince Doğu Roma İmparatorları Julianus ve Theodosius’un heykelleri sütunun tepesinde yer bulmuş.
1081 yılında sütun yıldırım düşmesi nedeniyle yanmış ve tepedeki heykel de devrilmiş. Onarılan sütun üzerine bir kaide ve büyük bir haç konmuş ve heykel savaşları böylece sona ermiş. 1453’te İstanbul’un fethinden sonra haç indirilmiş ve Çemberlitaş sütunu ilk kez Yavuz Sultan Selim döneminde yenilenmiş. Ancak sütunun makus kaderi düzelmemiş, bir yangında ciddi zarar görmüş. O döneme kadar Apollon Sütunu olarak anılan sütun, Sultan II.Mustafa döneminde altına eklenen duvarlarla güçlendirilmiş ve demir çemberlerle sarılarak sağlamlaştırılmış. O dönemden sonra Çemberlitaş olarak anılmaya başlanmış.
İşin teknik boyutuna da bakacak olursak, sütun 57 metre uzunluğunda. Her biri 3 ton ağırlığında ve 3 metre çapında olan bileziklerle birbirine bağlanmış 8 tane sütun ve bir kaidenin üst üste konması ile oluşturulmuş.
Nuruosmaniye Camii ve Külliyesi
Çemberlitaş’ı arkanıza alıp Kapalı Çarşı yönüne bakınca, çok estetik görünen (bana göre tabii) bir cami ile karşılaşacaksınız. Bu cami Osmanlı’nın ilk barok camisi olan Nuruosmaniye Camii.
Camii III.Osman tarafından yaptırıldığından Nur-u Osmani adını almış. 1749-1755 yılları arasında Mustafa Ağa ve Mimar Simeon tarafından yapılmış. Cami ile birlikte, medrese, imarethane, türbe ve çeşmeden oluşan bir külliye olarak inşa edilmiş.
Kapalı Çarşı’nın Nuruosmaniye kapısı da cami girişinin tam karşısından. Pazar günleri çarşı kapalı olduğu için orayı es geçtik. Zaten çarşı başlı başına bir gezi rotası, orayı bir başka gezide baştan sonra (korona bittikten sonra) gezeriz.
Beyazıt Meydanı ve Sahaflar Çarşısı
Çemberlitaş’tan Beyazıt Meydanı’na doğru ilerlerken sağda Çorlulu Ali Paşa Medresesi’ni göreceksiniz. Korona nedeniyle nargile yasağı olmayan bir zamanda ve nargile seviyorsanız Çorlulu Ali Paşa Medresesi’ ne girebilirsiniz yol üstünde. Biz pas geçtik.
Meydana gelmeden ara sokaktan Sahaflar Çarşısı’na girdik. Eskiden ikinci kitaplar yoğunlukta iken şimdi ders kitapları ağırlıkta kitapçılarda. Öyle de olsa ben 90’larda hallerini bildiğim için nostalji yapmak için giriyorum. Ders kitapları dışında okuyabileceğiniz kitaplar da hala var. Sahafların olduğu, ilk matbaacımız İbrahim Müteferrika’nın bir heykelinin süslediği küçük meydanda yerlere serilmiş kitaplar tanesi 5 liradan satılıyor.
Sahaflar Çarşısındaki kitaplar ve kediler arasından Beyazıt Meydanı’na çıktık. Meydanda bulunan Beyazıt Camii’ye de uğrayabilirsiniz, biz bu kez, daha önce birkaç kez ziyaret ettiğimiz için, girmedik.
Beyazıt Meydanı’ndaki İstanbul Üniversitesi’nin ihtişamlı giriş kapısının önünde poz verip yolumuza devam ettik. Bu kapı benim İstanbul Üniversitesi’nde okuma sebebimdir. Ancak üniversiteyi kazanıp kayıt için İstanbul’a gelince bölümümün burada değil Avcılar Kampüsü’nde olduğunu acı bir şekilde öğrenmiş ve ilk günden okuldan soğumuştum. Merak edenler için İstanbul Üniversitesinde İngilizce İşletme okudum.
Beyazıt Kulesi
Acılarımı kalbime gömüp Beyazıt Meydanı’nın alt kısmından Süleymaniye Cami’ye doğru yürümeye devam ettik. Bu rotada Beyazıt Kulesi yer alıyor. II. Mahmut döneminde ahşap bir yangın kulesi olarak inşa edilmiş ancak bir yangında kule yanınca, Balyan ailesine kagir bir kule yaptırılmış. Cumhuriyetin ilanına kadar yangın kulesi olarak kullanılmaya devam edilmiş, daha sonra hava tahminleri ilanı için kullanılmış. Şu an kule özel müze statüsünde ziyaret edilebiliyor. Detaylı bilgi almak için buraya tıklayın.
- Açık Olduğu Saatler: Hafta içi her gün 09:00 – 16:30 saatleri arasında ziyaretçiye açık
- Giriş Ücreti: Ücretsiz
Biz Pazar günü gittiğimiz için ancak demir parmaklıklar arasından görebildik.
Süleymaniye Camii ve Külliyesi
Ve gelelim klasik Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan Süleymaniye Camii’ne. Mimar Sinan’ın kalfalık eseri olarak anılsa da Süleymaniye Camii bence İstanbul’daki en güzel camilerden biridir ve İstanbul’da gezilecek yerler listesinde ilk sıralarda yer almalıdır.
Süleymaniye Camii bahçesi, yaklaşık 6 bin metrekarelik bir alana sahiptir. Bahçeye güzel bir düzenleme yapılmış, çimenlere yayılıp piknik yapan aileler bu güzel yerin tadını çıkarıyordu.
Mimar Sinan burada da dehasını konuşturmuş ve yaptığı caminin farklı mesajlar vermesine özen göstermiştir. Camideki dört minare, Kanuni’nin İstanbul’un fethinden sonraki dördüncü padişah oluşunu; minarelerdeki on şerefeyse, Osmanlı tarihinin onuncu padişahı oluşunu simgeler.
Cami içinde dört büyük granit sütun bulunuyor: Biri İskenderiye’den, diğeri Baalbek’ten gemilerle getirilmiş, bir diğeri İstanbul’da Kıztaşı’ndan, diğeri Saray-ı Amire’den alınarak camiye taşınarak mimariye eklenmiş.Her biri 9,02 metre yüksekliğinde 1,14 metre çapında ve 40-50 ton olan bu dört sütunu Mimar Sinan, Dört Halife’ye benzetmektedir.
Süleymaniye Camii bahçesinden muhteşem bir Haliç ve Boğaz manzarası olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim. Camiinin alt kısımlarında pek çok kafe teraslar açıp bu manzaradan faydalanmaya çalışsa da bence hala en güzel manzara caminin bahçesinden görülen manzara. Galata Kulesi’nden Boğaz Köprüsüne kadar geniş bir açıyla İstanbul’u izlemek için birebir.
Camii bahçesinde Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan Türbelerini de görebilirsiniz. İkisi de ziyarete açık.
Mimar Sinan Türbesi
Caminin bahçesinin dışında, Süleymaniye Camii ve pek çok önemli eserin mimarı olan Mimar Sinan’ ın pergel şeklindeki türbesini görebilirsiniz. Caminin dışındaki bu mütevazi türbeyi görünce üzülmüştüm açıkçası. Ancak biraz araştırma yapınca Sinan’ın türbesini kendisinin tasarladığını ve kuşbakışı bakıldığında bir ressamın imzasını eserine atması gibi Süleymaniye Camii’nin altında imzası gibi durduğunu öğrendim. Türbe şu an ziyarete açık değil, sadece dışarıdan görebiliyorsunuz.
Aşağıdaki fotoğrafta çeşmenin olduğu kısım pergelin ucu olarak düşünebilirsiniz. Sağda yer alan duvar da caminin duvarı.
Süleymaniye camii ve çevresi gezi rotası planlarınızda varsa çok sayıda cami ve türbeye gireceğiniz için bazı konulara dikkat etmenizi öneririm.
- kadınlar için; camilere giderken başınızı örtmek için yanınızda bir örtü veya şal olsun. Bazı camilerde örtü veriyorlar ama korona dönemi ortak kullanılan birşeyi kullanmak istemezsiniz.
- erkekler için; şort yerine uzun pantolon tercih ederlerse iyi olur.
Tarihi Süleymaniye Kuru Fasulyecileri
Gelelim fasulyenin faydalarına… Süleymaniye’ye gitmişken tarihi fasülyecilerde bir yemek molası vermemek olmazdı. Biz Erzincanlı Ali Baba’nın yerinde yedik. Erzincan’da yetişen dermason fasulyesini bakır kazanlarda bişirip kömür ateşinde dinlendirerek yapıyorlarmış fasulyeyi. Seyyar tezgah ile başlayıp şimdi yanyana bütün caminin karşı sırasını kapatmış neredeyse. İtiraf etmem gerekirse, pek çok kaynakta İstanbul’un en lezzetli kuru fasulyesi olarak geçen fasulye bence muhteşem değil, bildiğin sıradan, beklentiniz yüksek olmasın. Fiyatları da fikir vermesi için paylaşıyorum: Ekim 2020’de gittiğimizde, 2 fasulye, 2 pilav, 1 turşu, 1 yoğurt, 1 kabak tatlısı için toplam 90 TL ödedik.
İstanbul’un En İyi Kuru Fasulyecileri
Yazıya kaçak bölüm girip hem kendi sevdiğim hem de sosyal medya takipçilerimden gelen önerilerle oluşturduğum İstanbul’un en iyi kuru fasulyecileri listesini de paylaşmadan edemedim. Burada bir öncelik sıralaması yok.
- Çömlek Kuru Fasulye – Çamlıca: İlk yeri Çamlıca’da idi, Ataşehir ve birkaç yerde daha şube açtı sanırım. Tereyağlı nefis bir fasulyesi var.
- Hüsrev Lokantaları – Gayrettepe: Rize, Ankara ve İstanbul Gayrettepe’de yerleri var. Yine tereyağlı mis gibi bir kuru fasulyesi var. Diğer yemekleri de güzeldir.
- Çanak Mangalda Kuru Fasulye – Balat: Balat’ta yer alan küçük bir dükkan. Buranın fasulyesi bende ilk ikisi kadar iz bırakmadı.
- Fasuli – Sirkeci: İlk Karaköy’deki yerinde yemiştim Fasuli’nin fasulyesini. Dünyanın en iyi kuru fasulyecisi diye kendine slogan yapmış. Bırak başkaları övsün değil mi? Şu an 6 tane şubesi var. İşler iyi sanırım.
- Kuru Fasulyeci Ender Usta – Kavacık: Burası takipçilerimden gelen önerilerden biri, denemedim.
- Hayvore Karadeniz Mutfağı – Beyoğlu: Burası takipçilerimden gelen önerilerden biri, denemedim.
- Burak Kuru Fasulye – Pendik: Burası takipçilerimden gelen önerilerden biri, denemedim.
- Kuru Fasulye Diyarı – Ataşehir: Burası takipçilerimden gelen önerilerden biri, denemedim.
İstanbul’un en iyi kuru fasulyecileri yazıma da mutlaka göz atın.
Bizim Süleymaniye rotamız bu kadar idi. Eğer ayın birinde giderseniz, Unkapanı’na doğru inişte Ayın Biri Kilisesi’ne uğrayabilirsiniz.Sabah erken saatlerde gidip, dua edip gerçekleşmesini istediğiniz dilekleriniz için mum yakabilirsiniz.
Kış aylarında gidiyorsanız Tarihi Vefa Bozacısı‘na, vaktiniz varsa Bozdoğan Kemeri, At Meydanı ve Zeyrek Camii’yi de rotanıza ekleyebilirsiniz.
İstanbul’un tadını çıkarmaya devam!