Antalya, Türkiye’nin tartışmasız turizm başkenti, gezilecek görülecek o kadar çok yer var ki öyle kısa bir zamanda hepsini göreyim demek mümkün değil. Siz de benim gibi hafta sonu kaçamaklarını seviyorsanız hafta sonu bir Antalya rotası çıkardık. Geyikbayırı ile başlayıp teleferikle Tahtalı Dağı’na çıkıp sonra Phaselis Antik Kenti’ne inip ilk günü Çıralı’da bitirdik. İkinci gün Olimpos Antik Kenti ve sahili, Adrasan ve Gelidonya Feneri yürüyüşü ile taçlandırdık. Bu seyahatimizin detaylarını bu yazımda bulabileceksiniz.
Eğer daha geniş zamanınız varsa Antalya’da gezilecek yerler için tüm önerilerimi bu yazıda bulabilirsiniz.
Haydi en baştan başlayalım…
Çakırlar Köyü’nde Kahvaltı
Antalya havaalanına indiğimizde daha önceden organize ettiğimiz kiralık aracımızı hemen alıp yola koyulduk. Hedefimiz Antalya şehir merkezine hiç uğramadan doğrudan kahvaltı için gözümüze kestirdiğimiz Geyikbayırı yolu üzerindeki Çakırlar Köyü idi. Bu köyde yol üzerinde bir sürü kahvaltıcı olduğunu okumuştuk bloglardan ve karnımız da iyiden iyiye acıkmıştı. Antalya Havalimanı’na (AYT) Çakırlar Köyü’ne ulaşmamız yaklaşık 1 saat sürdü.
Çakırlar Köyü’ndeki kahvaltıcılara ulaşınca, yol kenarında sağlı sollu bir sürü kahvaltıcı olduğunu gördük. Elimizde bir isim de olmayınca şöyle bir yürüyüp beğendiğimiz birine girelim diye düşündük, aşağı yukarı hepsinde aynı kahvaltı var gibi görünüyordu. Burdurlu Fatma Bacı’nın Yeri‘ni görünce hemşeri torpilinden (ben Burdurlu olduğum için) oraya girdik. Fatma Bacı’nın Yerinde klasik kahvaltılıklar dışında; bazlama, gözleme, incir ve cevizden yapılma bir reçel, turunç reçeli, bal kabağı reçeli ve tatlı ekşi kırmızı biber reçeli gibi buralara özgü kahvaltılıklarla zengin ve bir o kadar da doyurucu bir kahvaltı yaptık. Çam ormanlarının arasında kuş sesleri içinde yaptığım bu kahvaltıya doyamasam da yapmak istediğimiz çok şey olduğundan istemeden de olsa yola koyulduk çünkü bizi çok daha güzel şeyler bekliyordu 🙂
Kaya Tırmanışı Cenneti Geyikbayırı
Doğa sporları, alternatif yaşamlar ve kaya tırmanışı deyince Türkiye’de akla gelen birkaç yerden biri olan Geyikbayırı’na bu kadar yaklaşmışken uğramadan dönmeyelim dedik. Akdeniz’i tepeden gören bu köy, Türkiye’nin en önemli yürüyüş yollarından biri olan Likya Yolu’na da ev sahipliği yapıyor. Kaya yapısı ve harika doğası ile de dünyanın pek çok yerinden kaya tırmanışçılarını ve doğa yürüyüşü severleri buraya çekiyor. Biz de güzel manzaranın tadını çıkarıp yeniden denize doğru yolumuza devam ettik.
Teleferikle Tahtalı Dağı – Olimpos Teleferiği
Geyikbayırı’ndan sonra deniz kıyısına tekrar indik ve Olimpos yönüne doğru yolumuza devam ettik. Bu yol da 1 saatten biraz fazla sürdü. Tahtalı Dağı Teleferik tabelasını görünce de yoldan dağa doğru saptık. Yine çam ormanlarının arasından tırmana tırmana teleferiğe ulaştık. Teleferiğe biniş noktasından da manzara çok güzel ama asıl güzel manzara teleferikle Tahtalı Dağı’nın 2365 metredeki zirvesine çıkınca sizi bekliyor. Yazının sonunda göreceğiniz videoda ne kadar etkileyici olduğunu daha net göreceksiniz.
Bu teleferik dünyanın ikinci en uzun teleferiği imiş. Yabancılara 25 euro, Türk Vatandaşlarına 50TL, 1 Nisan’dan itibaren 70TL olacakmış. Teleferiği İsviçreliler yapmış diye gönül rahatlığı ile bindik. Çıkarken bulutları geçtik, manzara muhteşem, çıkış çok dik ve heyecan verici. Tek kelimeyle BAYILDIM! Buralara yolunuz düşerse kesinlikle deneyimleyin.
Zirve biz Mart ayında çıktığımızda karlı idi, yazın buradan yamaç paraşütü gibi aktiviteler de yapılıyor imiş. Tahtalı Dağı çevresinde pek çok yürüyüş patikası da işaretlenmiş durumda, ben bu kadar para vermek istemiyorum zamanım da var diyorsanız yürüyerek de çıkmanız mümkün.
Phaselis Antik Kenti
Olimpos Teleferikten deniz kıyısına doğru indiğimizde bu kez Phaselis Antik Kenti tabelalarını takip ettik. Zaten teleferik ayrımından sonra 5 dakika bile değil antik kent. Girişte Müze Kart geçerli, zaten buralarda geziyorsanız Müze Kartınız mutlaka olsun.
Phaselis Antik Kenti önemli Likya şehirlerinden biri imiş zamanında. Deniz kıyısında çam ormanlarının içinde benim bu güne kadar gördüğüm antik kentler için en beğendiğim antik kentlerden biri olabilir. İç limanı, tiyatrosu, agorası ile kesinlikle görülmeye ve vakit geçirmeye değer. Hava güzel ise antik kentin plajlarından denize girmek, yanınızda malzemelerinizi getirerek piknik yapmanız da mümkün.
Çıralı
Yanartaş’ı ile meşhur Çıralı’da günü biritip bir keyif birası içmek için mola verdik. En son yıllar yıllar önce gittiğim Çıralı’daki değişim beni oldukça şaşırttı. Ana yoldan sahile doğru inen yol sağlı sollu dolmuş çoktan, sahil kısmı pansiyon ve otellerle dolmuş taşmış. Güzel bir yer bulunca hiç fırsat kaçırmıyoruz tabii. Ben daha önce Yanartaş’a çıktığım ve artık günün sonunda epey yorgun olduğumuz için uzun Çıralı sahilinde kısa bir yürüyüş yapmakla yetindik.
Yanartaş doğal bir ateş kaynağı, deniz seviyesinden 230 metre yükseklikteki bu ateş Olimpos’un sönmeyen ateşi olarak bilinir. Homeros’un metinlerinde yer alan bu ateş, tarih boyunca alevini hiç söndürmeden yanmaya devam etmiş. Çıralı sahilden 3 km gibi bir yürüme mesafesinde olduğunu da hatırlatmakta fayda var. Harika bir manzarası olduğunu da söylemeden geçmeyelim, hava kararmaya yakın giderseniz karanlıkta ateşi daha keskin görebilirsiniz.
Olimpos’ta yaşayan ve bizi misafir edecek olan arkadaşımıza doğru yeniden yola koyulduk. Çıralı sahilden Olimpos’a yürüyerek geçmek kolay ama araçla dik yolu çıkıp sonra tekrar inmek gerektiği için ve ana yol şu an heyelan nedeniyle kapalı olduğu için Olimpos’un Yazır Köyü’nde yaşayan arkadaşımıza ulaşmamız yarım saatten fazla sürdü.
Gezginin Notu; Seyahat ederken ayın durumunu takip eder misiniz bilmiyorum ama takip etmek işinize yarayacaktır. Eğer çöl gibi ışık kirliliğinin az olduğu yerlerde geceleyecekseniz ve yıldız gözlemi yapmak istiyorsanız ayın parlak olmaması işinize yarayacaktır. Bazı yerlerde de yakamozu görmek için dolunay zamanı gitmek gittiğiniz yeri büyülü bir hale getirebilir.
Biz Olimpos’a gittiğimizde ay dolunaya çok yakında ve evinde kaldığımız arkadaşımızın evinden ay doğumunu izleyebildik.
Olimpos Antik Kenti ve Sahili
Olimpos sahiline inmek ve Olimpos Antik Kenti’ni görmek için aynı rotayı takip ediyorsunuz. Sahile bir noktadan itibaren de araç girişi yok ki bence Olimpos’u Olimpos yapan en önemli özelliklerden biri de bu. Olimpos da son gelişimden bu yana (15 yıl filan olabilir) çok değişmiş. Bir zamanlar toz toprak olan ana yoldan iniş yolu asfalt, asfalt boyunca heryer yine kafe, gözlemeci, pansiyon, otel vs. Kadir’in Yeri ve Türkmen’in bungalowları eskiden kalan iki kale gibi ayaktalar.
Olimpos’a giriş de ücretli, burada da Müze Kart geçerli. Dediğim gibi buralarda gezmek için Müze Kart şart. Araç girişinin son noktasında büyükçe bir otopark yapmışlar, aracınızı park edip buradan yürüyerek devam ediyorsunuz.
Olimpos’ta değişen ama bu kez hoşuma giden kısım ise antik kentte ciddi bir restorasyon yapılmış olması. Eskiden taş yığınlarından ibaret görünen kentte artık ayağa kalkmış epeyce yapı var ve bu da çok sevindirici. Sahilde deniz ve güneşin (denize girmeden) tadını çıkarıp antik kentte taşlar arasında ve tabii yine çam ormanları arasında gezerek bu kez bir sonraki durağımız Adrasan’a doğru yollanıyoruz.
Adrasan
Bu coğrafyanın şansı ve şanssızlığı kıvrım kıvrım kıyıları ile her tepeyi aştığınızda bir plaj veya koyun sizin karşılaması. Denizle böyle kavuşmak güzel olsa da araçla yol alıyorsanız kıvrım kıvrım yollar birazcık yorucu olabilir, en iyisi yürümek 🙂
Adrasan’a gelme nedenimiz bir yemek molası vermek. Burada göreceğimiz pek birşey yok. Yaz aylarında tekne turları ile koyları gezmeniz mümkün. Hatta tekne turlarının da duraklarından biri olan Suluada’ya direkt gidip oranın tadını daha fazla çıkarabilirsiniz. Beyaz kumsalları ile dikkat çeken bu ada çok popüler olacak, demedi demeyin.
Bir sonraki gideceğimiz yer ise uzun zamandır görmek istediğim, Türkiye’nin en güzel manzaraları arasında yerini almış olan ve Likya Yolu’nun da önemli noktalarından biri olan Gelidonya Feneri.
Gelidonya Feneri
Gelidonya Feneri’ne Adrasan’dan 10 km.lik bir yürüyüş rotası üzerinden ulaşmanız mümkün. Gidiş-dönüş 20 km yürümekle zaman kaybetmemek için araçla gidilebilen en yakın nokta olan Karagöz Köyü’ne gidip oradan fenere yürümeyi tercih ediyor, böylece zamandan tasarruf ediyoruz. Hedefimiz gün batımına doğru Gelidonya Feneri’ne ulaşmış olmak.
Karagöz Köyü’nden Gelidonya Feneri tabelalarını göreceksiniz, araçla gidilebilen son noktaya kadar devam edebilirsiniz. Bir noktada “Gelidonya Feneri” tabelası artık toprak yolu değil patikayı göstermeye başlayacak, buradan hafif bir eğimle tırmanmaya başlayabilirsiniz. Eğim fenere yaklaştıkça dikleşecek buna hazırlıklı olun. Yanınızda mutlaka suyunuz da olsun. Fenere yürümek yaklaşık 45 dakika sürüyor, eğer bu tarz yürüyüşlere alışık değilseniz veya bir sağlık sorununuz varsa daha uzun sürebilir.
Fenere ulaştığınızda manzara gerçekten çok güzel, kaşıki adalar ve feneri bir kareye almak için tepeye doğru biraz daha yürümenizi öneririm.
Antalya Gezimizin Videosu
Tahtalı Dağı, Phaselis, Çıralı, Olimpos, Gelidonya Feneri Rotası ile Antalya gezimizin videosunu bu bağlantıdan izleyip anlattıklarımı daha canlı görebilirsiniz.
Hafta Sonu Antalya Gezisi Maliyeti Ne Oldu?
Tahtalı Dağı, Phaselis, Çıralı, Olimpos, Gelidonya Feneri Rotası ile yaptığımız Antalya gezisi bize kişi başı 530TL’ye mal oldu. Bu maliyetin içinde yeme-içme, Müze Kart geçmeyen yerlere ödediğimiz giriş ücretleri ve araç kiralama, benzin maliyetimiz yer alıyor. Arkadaşımız bizi misafir ettiği için konaklama maliyeti yok.
Rakamların Mart 2018 için geçerli olduğunu da hatırlatmak isterim.
Antalya defalarca gidilse de keşfetmeyi bitiremeyeceğiniz bir yer, haydi plan yapmaya başlayın 🙂
Antalya ile İlgili Diğer Gezi Yazılarım
Yolda kalın.
1 Yorum
Fotoğraflarınız ve anlatımlarınızla mükkemel bir yazı olmuş gerçekten ellerinize sağlık 🙂 okurken zevkle okudum 🙂