Uzun zamandır beni bu kadar heyecanlandıran bir yolculuk olmamıştı. Hem İtalya hem İsviçre gezmeye görmeye doyamadığım ülkelerden.  Bir de buna iki ülkenin Alplerine çıkma fırsatı, hem de motorsikletle… Hepsi bir araya gelince 3 gün bana yetmeyecek diyerek yola çıktım.

İtalya ve İsviçre Alpleri
İtalya ve İsviçre Alpleri

Yolculuğumun başlangıcında aksilikler peşimi bırakmadı. Önce ikinci köprüdeki çalışma yüzünden Sabiha Gökçen Havaalanına gideceğim otobüs gelmek bilmedi. Neyse ki benimle aynı durumda iki kişi daha vardı. Hep beraber taksiye binip keyifle sohbet ederek havaalanına ulaştık.

Buradan sonrası tam bir kabus. Detayına fazla girmek istemiyorum, özetle; uçağım 3 saat rötarla gelip beni Bergamo’ya götürmesi gerekirken Bari’ye oradan da Venedik’e götürdü. Başka bir zaman olsa iyi bile olabilirdi ama bir gün önce akşam 17:00’de başlayan yolculuğum ertesi gün sabah 08:00’de Bergamo’ya ulaşmamla sona erdi…

Buradan sonrası rüya gidiydi…

Arkadaşlarım beni alıp kahvaltı için otele götürdüler. Booking.com’dan rezervasyonunu yaptığım Otel yeşillikler içindeydi, muhteşem manzaraya karşı kahvaltımızı ettik. Günlerdir Alplerde dolaşan arkadaşlarım bu manzaraya o kadar alışmışlardı ki hiç oralı olmuyorlardı.

Kahvaltıdan sonra Aplere yolculuk başladı. Geceden kalan yorgunluğum birden geçmişti. İtalya Bergoma’dan başlayan yolculuk Alplerin tepesinden bir zirveden öbürüne, geçitleri aşarak devam ediyordu. İtalya sınırından İsviçre’ye geçtik. Artık İsviçre Alplerindeydik. Kış sezonunda kayakçıların doldurduğu dağları doğa sporları yapanlar doldurmuştu. Bisikletçiler, trekkinglerciler, yelkenciler, motorsikletçiler… Yelkenciler de nereden çıktı derseniz, 2.000 metrelerde pekçok göl (herhalde buzul gölleri) var ve bu göllerde de yelken yapanlar… İnekler, atlar yaylalara çıkmanın keyfiyle dörtbir yanda otluyorlar.

Öyle yollardan tırmanıyoruz ki  insan kendini dünyanın tepesinde gibi hissediyor…

Geçit dedikleri geçtiğiniz dağın en yüksek noktası. Tırmanış bitiyor, aşağı iniş başlıyor her geçitten sonra… Geçitlerden aşağı inerken eriyen kar suları eşlik ediyor… Birleşen kar suları önce minik derelere sonra da daha geniş akarsulara dönüşüyor. Yüzlerde küçük şelalecik yol boyuna eşlik ediyor bize.

Günün sonunda İsviçre’den İtalya’ya geri geçiyoruz, 2 günlük durağımız Bormio’dayız. Pekçok geçit ve kayak merkezine yakın termal tesislerin de olduğu şirin bir şehir Bormio. Kayak sezonu olmamasına rağmen haftasonu olmasının da etkisiyle doğa sporu yapmak için gelenler nedeniyle hem yollar hem de şehirler çok kalabalık. Dağ başında trafik var…

Bütün gün motorsiklet sırtında öyle yorulmuşuz ki (bir de benim uzun uçak yolculuğum) erkenden uykuya dalıyorum. Ertesi sabah çevredeki diğer geçitleri geçmek için yola koyuluyoruz. Pazar günü rotasında; Passo Foscagno(2291m) İtalya, Passo Forcola(2310m) İsviçre, Albula Pass(2315m) İsviçre, Fluela Pass(2381m) İsviçre, Ofenpass(2149m) İsviçre, Umbrailpass(2503m) İtalya, Passo dello Stelvio(2758m) İtalya var. Üç gün içinde en yüksek noktamız son durak Stelvio geçidi.

Yine bir İsviçre bir İtalya devam ediyoruz. İsviçre tarafında bisiklet yarışı varmış, yüzlerce bisikletçiyle aynı yollardan geçiyoruz. O dağları nasıl tırmanıyorlar aklım almıyor doğrusu.

Stelvio geçidinden inişe geçtiğimizde 40 tane tornanti (keskin U dönüşü, sanırım yanlış yazdım) geçiyoruz.  Hayatım boyunca tekrar böyle bir yol görür müyüm bilemiyorum. Bir taraftan korku diğer taraftan heyecan ve şaşkınlık…  İyi ki gelmişim diyorum.

İkinci yorucu günün sonu ve yine erkenden uykuya dalış. Yol arkadaşlarımın durumu da benden farklı değil. Tek fark onlar benden bir hafta önce geldikleri ve bugün gördüklerine benzer -söylediklerine göre daha da iyilerini- yerler gördükleri için benim kadar heyecanlanmıyorlar.

Ve son gün…

Bu sabah çantalar hazırlanıyor, ben İstanbul’a yol arkadaşlarım İtalya’nın güneyine doğru yola çıkacağız. Son bir geçit daha geçeceğiz. Kapanış oldukça ihtişamlı oldu. Yine bir dağ zirvesinde yine bir gölcük… Manzara yine muhteşem, aşağı inişte yine dizlerim titredi.

Gerçek dünyaya doğru ilerliyoruz. Hava ısınıyor, binalar artıyor, araçlar artıyor, yollar kalabalıklaşıyor. Havaalanına gidene kadar bu rüya bitmesin diye düşünüyorum. Check-in yaptırınca dönüşün olmadığını fark ediyor, boynumu büküp güvenlik noktasına doğru ilerliyorum. Bir yolculuğun daha sonu…

Bu diğerlerinden farklı. İnsanın hayatı boyunca kolay kolay yaşayabileceği bir yolculuk değil bu… Bu fırsatı yakaladığım için çok şanslıyım. Yol arkadaşlarıma da çok teşekkür ediyorum. Benim için rotalarını ayarladılar, beni motorsikletlerinde taşıdılar… Onlar yollarına devam ediyor.

Dağların çağrısında kulak vermeniz dileğiyle….

"Çok okuyan mı bilir çok gezen mi?" diyerek yola çıktım, hala cevap arıyorum. Hayallerimin peşinden yolculuklara çıkıyor, deneyimlerimi blogumda, gazete ve dergilerde paylaşıyorum. Gezmeyi, okumayı, yazmayı ve hayal kurmayı seviyorum.

1 Yorum

Yorumunuzu Yazın