Ayasofya, önce kilise sonra camii sonra da müze olarak yüzlerce yıldır İstanbul’un kültür varlıklarından biri olarak ayakta duruyor. Mimarisi, dini önemi, efsaneleri ile her dönemde önemini sürdürmüş bir değer Ayasofya. Ayasofya ne zaman yapıldı, kim yaptı, anlamı ne gibi Ayasofya Müzesi hakkında merak edilenler bu yazıda sizi bekliyor, keyifli okumalar!
Ayasofya Ne Zaman Yapıldı? Ayasofya’yı Kim Yaptırdı?
Ayasofya, Doğu Roma İmparatorluğu’nun İstanbul’da inşa ettiği en büyük kilisedir. Mimari yapısı, tarihteki önemi ve efsaneleri ile bütün dünyanın ilgisini çeken bu ihtişamlı yapı pek çok kez inşa edilmiş ve revizyonlar geçirmiştir.
Doğu Roma İmparatorluğu döneminde aynı yerde üç kez inşa edilen kilisenin ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığına bakacak olursak;
- 360 yılında, İmparator Konstantios tarafından Megale Ekklesia (Büyük Kilise) olarak yapıldı.
- 415 yılında, İmparator II. Theodosis’in yeniden inşa ettirdi ancak bu kilise halk ayaklanmaları ile yıkıldı.
- Yapımına 532 yılında İmparator Justinianus tarafından başlandı. 1000 usta ve 10.000 işçinin çalıştığı inşaat beş yıl gibi bir sürdü, 537’de büyük bir törenle ibadete açıldı ve Hagia Sophia (Kutsal Bilgelik) adı verildi.
Fatih Sultan Mehmet’in 1453’te İstanbul’u fethi ile kilise camiye çevrildi. 16’ncı ve 17’nci yüzyıllarda, Ayasofya’nın içine mihraplar, minber, müezzin mahfilleri, vaaz kürsüsü ve maksureler eklenerek camii olarak kullanmaya daha uygun hale getirilmiştir.
Ayasofya, Mustafa Kemal Atatürk’ün emri ve Bakanlar Kurulu kararı ile 1935 yılında müze olarak hizmet vermeye başlamıştır.
Ayasofya’nın Mimarisi
Ayasofya yapıldığı dönemdeki en büyük kubbeye sahip bina idi. Bu nedenle mimari bir deha olarak değerlendirildi. Fil bacağı denen kalın 4 sütun üzerine yerleştirilen 55 metre yüksekteki devasa kubbenin çağı 30,31 metredir. Ayasofya’nın iç mekanı,100 x 70 metre ölçüsünde.
Ayasofya içinde yer alan orijinal tavan mozaikleri, Osmanlı döneminde eklenmiş olan 8 adet yuvarlak hat levha, çiniler, mermer işçiliği gibi pek çok güzelliği görebileceğiniz çok kıymetli bir mimari eserdir.
Ayasofya Müzesi Hakkında
Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden sonra camiye çevrilen kilise, 1935 yılında Atatürk’ün talimatı ile müzeye çevrilmişti. O gün bugündür müze olarak hizmet vermeye devam ediyor. Müze, Türkiye’nin en çok ziyaret edilen ilk 3 müzesi arasında yer alıyor.
Ayasofya Müzesi Ziyaret Saatleri
Müze, yaz dönemimde 09:00-19:00 (Yaz Dönemi 01 Nisan-31 Ekim) saatleri arasında, kış döneminde 09:00-18:00 (Kış Dönemi 31 Ekim-01 Nisan) saatleri arasında açıktır. Yaz döneminde 7 gün açık olan müze, kış döneminde ise Pazartesi günleri kapalıdır.
Bilet Satış Saatleri: Ayasofya bilet gişeleri, yaz dönemi 17:30, kış dönemi 16:00’a kadar açıktır. Zaten o saatten sonra girerseniz, gezmek için yeterli vaktiniz kalmayacağı için gezinizi bu saatlere bırakmamanızı öneririm.
Ayasofya Müzesi Giriş Ücreti 2020
Ayasofya Müzesi giriş ücreti 2020 yılı için 100 TL olarak belirlenmiştir.
Müzekart geçerli olduğu için kart alıp gitmek çok daha mantıklı. Müzekartınız yoksa Ayasofya girişinde satış noktası bulunuyor. Önerim bu bölgeyi gezecekseniz ilk iş buradan Müzekartınızı alıp geziye başlamanızı öneririm. Müzekart ile bu müzeyi bir yıl içinde ücretsiz olarak 2 kez ziyaret edebilirsiniz.
Ayasofya Nerede? İletişim Bilgileri Nedir?
Ayasofya nerede derseniz, Sultanahmet Meydanı’nda yer alıyor. Sultanahmet Camii ile karşılıklı olarak meydanı selamlıyorlar. Tam konumu için tıklayın.
Aşağıda açık adres, telefon ve e-posta adresinin bulabilirsiniz.
Adres: Sultanahmet Meydanı No:1 Eminönü/İSTANBUL
Tel: (0212) 522 17 50 – 522 09 89
E-posta: [email protected]
Ayasofya’nın Kedileri
Ayasofya Müzesi’nde her daim kediler olur. Bir tanesi ise oldukça meşhur olan ise hafif şeyla olan Gili. Müzeye gelen yabancıların müze içinde “burada bir kedi varmış, onu nerede bulabiliriz?” diye sorduklarını bile gördüm. Gili’yi instagram’da takip edebilirsiniz: @hagiasophiacat . Gili dışında da pek çok kedi var ama Gili şaşı suratı ile aşırı sevimli olduğu için ekstra dikkatini çekiyor ziyaretçilerin.
Ayasofya Runik Viking Yazıları
Ayasofya Müzesi’ni gezerken mutlaka ikinci kata çıkmanızı öneririm. İkinci kattan hem binanın ihtişamı daha net anlaşılıyor, hem de sizi bekleyen bir sürpriz var. Mermer korkuluk üzerinde, ilk bulunduğunda çatlak sanılan ancak daha sonra bir Viking komutanına ait olduğu anlaşılan Runik yazıları göreceksiniz. Eskiden bulmak için uğraşmak gerekiyordu, artık önünde bir tabelası var, o yüzden gözden kaçırmazsınız.
Bu Runiklerin 9. yüzyılda Ayasofya’yı ziyaret eden saray muhafızı, bazı kaynaklarda Viking komutanı olarak geçiyor, Halvdan tarafından yazıldığı tespit edilmiş. Komutan çok etkilendiği Ayasofya’ya bir iz bırakmak istemiş ve ”Halvdan buradaydı” yazdırmış.
Ayasofya Ağlayan Sütun veya Terleyen Sütun veya Delikli Sütun
Ayasofya Müzesi’ne girdiğinizde, binanın kuzeybatısında bir kabalık göreceksiniz. O kalabalığın sebebi delikli sütun, ağlayan sütun veya terleyen sütun olarak bilinen sütun. Bu sütun ile ilgili birden fazla efsane var. Ben de bildiklerimi aşağıya sıralayayım:
- Efsaneye bu ya, Doğu Roma İmparatoru Lustinianos, dayanılmaz bir baş ağrısı çekiyor ve ağrısını unutmak için kilisede dolaşmaya başlıyor. Dolaşırken başını bu sütuna yaslıyor ve hemen sonra ağrısının geçtiğini fark ediyor. Olay duyulunca halk sütunun şifa verdiğine inanmaya başlıyor. Sütunda yer alan oyuğa parmağınızı sokup 360 derece döndürdüğünüzde elinize gelen ıslaklığı hasta olan yere sürerek şifa bulacaklarına inanmışlar.
- Bir başka efsaneye göre, delikteki ıslaklığın Hz. Meryem’in gözyaşları olduğuna inanılır.
- Başka bir efsane ise, Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethettikten sonra ilk namazını kılmak için Ayasofya’ya gelir. Ancak Ayasofya’nın yönü Kabe’ye dönük olmadığı için namaza başlayamazlar. Ne tarafa doğru namaz kılacaklarına karar vermeye çalışırlarken Hızır Aleyhisselam gelip terleyen sütundaki deliğe parmağını sokup binayı Kabe’ye doğru döndürmeye çalışır. Ancak biri tarafından görülünce çeviremeden ortadan kaybolur. Bu efsanenin günümüze yansıması olarak deliğe başparmağınızı sokup tam tur attığınızda parmağınız ıslanıyorsa dileklerinizin gerçek olduğuna inanılıyor.
Siz efsanelerin istediğiniz birine veya hiçbirine inanmakta serbestsiniz. İnanın veya inanmayın, delikte başparmağınıza bir tur attırmak eğlenceli oluyor.
Ayasofya’yı gezmek için eğer ön araştırma yapmak için vaktiniz yoksa rehberli bir tura katılmanızı öneririm, ki genelde pek tur önermem biliyorsunuz. Ayasofya derin tarihi ile pek çok gizemi barındırdığından kuru kuru gezmek yerine önemli noktalarını öğrenerek gezmek faydalı olacaktır.
Müze hakkında bilmeniz gereken bir diğer önemli konu ise içeride veya dışarıda sürekli restorasyon çalışmasının olması. Müzeye her gittiğimde mutlaka bir köşesinde iskele kurulu oluyor. Bunun nedeni bir tarafa bakım yapılırken diğer taraflarının eskimeye devam etmesi imiş.
Ayasofya Müzesi’ni geziyorsanız sadece iç mekanı değil bina dışında yer alan binaları da görmenizi öneririm: Sultan II. Selim, Sultan III. Murad, Sultan III. Mehmed ile Sultan I. Mustafa ve Sultan İbrahim türbeleri, Şehzadeler Türbesi.
Ayrıca Ayasofya’nın ikisini Mimar Sinan’ın yaptığı dört minaresi, Sıbyan Mektebi şadırvanı, muvakkithanesi, sebilleri, payandaları, hazine binası ve imarethanesi, kütüphanesi Ayasofya’yı Ayasofya yapan özellikleri.
Ayasofya ile ilgili merak ettiğiniz başka noktalar varsa yorumlara yazabilirsiniz.
İstanbul’da gezilecek yerler konusunda ilham almak için yazıma göz atın.
Sağlıkla kalın.