Esra Uğurlu, kadın başına Asya, Amerika ve Afrika’da farklı ülkeleri gezip dünyanın tozunu atan bir gezgin. Esra ile tanışmam, Aydan Ayarcılar‘ın “Vietnam’da gezen bir kız var, çok güzel geziyor” demesi ile başladı. Böylece Esra’yı instagram’dan takip etmeye başladım ve takip ettikçe gezme ve gezilerini aktarma şekline bayıldım. Yüz yüze tanışma fırsatımız olunca da karakterine bayıldım. Mütevazi, samimi, güler yüzlü, tatlı dilli bir kadın Esra.
Hadi gelin, Esra’yı birlikte tanıyalım…
Siz de Esra’yı takip etmek isterseniz instagram hesabı @esrauurlu
Önce bize kısaca kendinden bahseder misin, kimdir Esra Uğurlu, neler yapar? Bu gezme sevdası nasıl başladı?
Üniversite yıllarımda yurt içi geziler yaparak seyahat etmeye başladım. Çocukluğumdan beri resimlerini gördüğüm, görüntülerini izlediğim yerleri kendi gözlerimle görmek çok heyecan vericiydi. O dönemde çoğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu şehirleri olmak üzere pek çok yere seyahat ettim.
Mezun olduktan sonra çalıştığım işler çoğunlukla resmi tatillerde de çalışmamı gerektiriyor, bu düzen de seyahat planı yapmama engel oluyordu. Avrupa gibi kısa süreli yakın rotalar hiç ilgimi çekmiyordu. Görmeyi istediğim yerler daha egzotik ve mistik ülkelerdi. Bir taraftan da yurt dışına seyahat etmenin pahalı ve güvensiz olduğu fikrine sahiptim. Bu sebeple 28 yaşına kadar hiç yurt dışına çıkamadım.
Yıllık izinlerimde yurt dışına seyahat etmeye başlayınca seyahat etmenin düşündüğüm kadar korkutucu ve pahalı olmadığını idrak ettim. Birkaç yıl sonra sadece yıllık izinlerimin bana yetmediğine karar verip istifa ederek birikimlerimle gezmeye başladım. 5 kıtaya ayak bastım. Aylar süren Asya, Afrika, Kuzey ve Güney Amerika seyahatleri yaptım. Eşsiz deneyimler kazandım.
Şimdi ise serbest çalışıyor, dönemsel aldığım işlerin arasındaki boşluklarda uzun ve kısa süreli seyahatler yapmaya devam ediyorum.
Gezi, gezmek sana ne ifade ediyor? Alıp başını gitme, kaçma, uzaklaşma, yeni yerler görme, yeni insanlarla tanışma, yenilik, rutinden çıkma hangisi? Seni yola çıkaran motivasyon ne?
Ben gezmeye öyle mistik anlamlar yükleyen biri değilim. Benim için gezi; başka hiçbir yerde ve hiçbir zaman edinemeyeceğim deneyimleri sunması sebebiyle çok önemli. Yeni yerler görmek, yeni bir kültürü tanımak, insanların gündelik hayatlarını izlemek, değişik yemeklerin tadına varmak, farklı müzikleri tanımak, bana tamamen yabancı gelen bir dile kulağımın alışmasını sağlamak, dünyanın bir ucunda arkadaşlar edinmek, bilgimi-görgümü arttırmak, kendime yepyeni bir bakış açısı kazandırmak…
Seyahat beni hayata bağlıyor, heyecanlandırıyor ve bana yaşadığımı hissettiriyor.
Geçtiğimiz yıl son dakika Meksika’ya bilet alıp aylarca Güney Amerika’yı gezdin. Biraz anlatsana nasıl oluyor böyle son dakika planları 🙂
Aslında her şey senin Instagram hikayelerinde bilet kampanyası görmemle başladı 🙂 Asya mı Afrika mı derken Meksika’ya oldukça ekonomik bir bilet bulunca kendimi Kuzey Amerika’da buldum.
Plan-program yapmayı çok seven bir yapım olmasına rağmen hayatımda hiç aylar öncesinden bilet aldığım olmamıştır. Maalesef çalıştığım işlerin dezavantajlarından birisi olarak boşluklarım veya izinlerim genellikle son anda belli oluyor. Hong Kong’a ikinci gidişimde 3 saat önceden, Tanzanya’ya giderken de 3 gün öncesinden bilet alıp yola çıkmıştım. Dolayısıyla 15 gün önceden Meksika bileti alıp 7 aylık bir serüvene çıkmak tam da benim yapacağım işti 🙂
Daha çok vizesiz ülkelere seyahat ettiğim için ciddi bir hazırlanma sürecine gerek duymuyorum artık. Çantanı hazırla, pasaportunu al, çık. Unuttuğun bir şey varsa gittiğin yerden alırsın 🙂
Bugüne kadar gittiğin yerler arasında seni en çok etkileyen yerler, en beğendiğin yer/yerler neresi? Neden? Ben birini biliyor olabilirim.
Beni tanıyanlar için beni en etkileyen yeri tahmin etmek zor değil galiba 🙂 O kadar yer arasından birkaç nokta seçmek kolay değil ama ilk aklıma gelenleri yazayım:
Fuego Volkanı / Guatemala
Başarıp başaramayacağınızı bilmeksizin, 4000m’lik sönmüş bir volkana var gücünüzü kullanarak tırmanıyorsunuz. Karşınızda belirli aralıklarla devamlı lavlar saçan bir volkan, her patlamada güldür güldür sesler çıkarıp bulunduğunuz zemini de sallıyor. Öyle ki patlamanın şiddetiyle uykunuzdan uyanıyorsunuz. Patlamaya uyanıp çadırınızın fermuarını açınca zifiri karanlık içinde karşınızdaki volkanın kıpkırmızı lavlar püskürttüğünü görüyorsunuz. Böylesine eşsiz bir doğa olayına ilk kez tanıklık edenler için unutulmaz bir deneyim. Tabi benim için de öyle oldu.
Tanzanya, Kenya ve Güney Afrika’da Safari
Afrika düzlüklerinde vahşi yaşama tanık olmak bambaşka bir his. Sabah gün doğarken çıktığınız düzlüklerde dünyanın en hızlı koşan hayvanı çitayı avının peşinde koşarken görmek, avladıkları zebrayı bitirmek üzere olan aslan ailesiyle karşılaşmak, göç eden binlerce antilobu izlemek, bir anda aracınızın önünden fil ailesinin geçmesi… Harika bir tecrübe.
Bagan Tapınaklar Topluluğu / Myanmar
Bagan’da binlerce adet tarihi tapınağın arasında izlediğim gün doğumu. Tapınakların ve sislerin arasından yükselen güneş ve eşzamanlı gökyüzüne yükselen onlarca balon…
Baobab Yolu / Madagaskar
30 metrelik dev ve eşsiz baobablardan oluşan tozlu yolda, baobabların gölgesinde yürümek ve kızıl güneşin baobabların arasından batması… Hayatımın en güzel gün batımı.
Jardin / Kolombiya
Yemyeşil dağların arasında bir vadiye kurulmuş; etrafı kahve bahçeleri, çiftlikler, şelaleler ve yürüyüş rotalarıyla dolu, masal kitaplarından fırlamış gibi bir kasaba. Burada insanlar atlarla geziyor, atlarını meydandaki barlardan birinin önüne çekip atının üzerindeyken siparişini veriyor. Herkes meydandaki sandalyelerde oturuyor. Şarkılar söyleyip danslar ediyor. Hayalimde bir kasaba kursam sanırım bu kadarını ben bile düşünemezdim 🙂
Önce Uzakdoğu sonra da Güney Amerika’da uzun süre tek başına gezdin. Tek başına seyahat etmenin artıları eksileri neler?
Tek başına seyahatin eksileri de artıları da bol.
Yalnız seyahat; benim için çoğu zaman bir tercih değil, zorunluluk. Yakın çevremde benim ziyaret etmek istediğim ülkeleri ilgi çekici bulan, uzun süreli çıkmak istediğim seyahatlerde zaman sorunu olmayan, benim gibi dar bütçeyle ve konforsuz gezmeyi kabul edecek birilerini bulamamam gibi sebepler beni yalnız seyahat etmeye itti.
Tek Başına Seyahat Etmenin Eksileri
Eksileri; yanınızda fikir danışabilecek birinin olmayışı, gördüğünüz güzellikleri paylaşabileceğiniz birinin eksikliği, tüm kararları kendinizin almak zorunda oluşu, çoğunlukla kalabalık hostel odalarında uyumak zorunda olmak, sizi kollayacak birinin olmaması sebebiyle daha da gözü açık şekilde seyahat etmek zorunluluğu…
Olumsuz durumlarda çözümü kendiniz bulmak zorundasınız. Seçenekleri kafanızda tartıp en doğru ve optimum olan alternatifi seçmelisiniz.
Ha bir de fotoğraf konusu var 🙂 “Esraaanım fotoğraflarınızı kim çekiyor?” 🙂 Güvenli olmayan ülkelerde seyahat ederken tripod veya selfie çubukları işlevsiz kalıyor. Kameranızı veya telefonunuzu tanımadığınız birine uzatma konusunda tedirginlik yaşayabiliyorsunuz. Zaten başkalarının çektiği fotoğraflar da çoğunlukla içler acısı oluyor. Bu konuda çokça sinir harbi yaşamışlığım vardır.
Tek Başına Seyahat Etmenin Artıları
Tek başına seyahat etmenin artılarına gelecek olursak;
- kendi kararlarınızı alabilme özgürlüğü,
- kendinizle baş başa kalıp gördüğünüz şeyleri kendi kendinize sindirme zamanını bulabilmek,
- masraflarınızın daha az olması (bu bana has bir durum olabilir),
- daha çok insanla tanışıp sosyalleşebilme imkanı,
- yabancı dil gelişimi,
- kişisel gelişiminize daha faydalı oluşu…
İlk yurt dışı seyahatini nereye yapmıştın? Bugün aynı yere gitsen neyi farklı yapardın?
İlk yurt dışı seyahatimi 9 sene önce Fas’a yapmıştım. İlk yurt dışı deneyimi için tam bir meydan okumaydı bu seçim. Seyahatin tamamını kendim planlamış ve seyahati sırt çantalı olarak yapmıştım.
Bugün aynı yere gitsem neyi farklı yapardım diye hiç düşünmemiştim. Bu çok güzel bir soru. Şimdi düşünüyorum da farklı yapacağım hiçbir şey olmazdı. Çok kararında, planlı ve keyifli bir seyahatti. Yalnız düşünüyorum da o zamanlar nerelerde yemek yiyeceğimi tam bilemiyordum. Arada turistik restoranlarda yiyordum. Sokaktaki satıcılardan da yemek aldığım oluyordu ama hijyen konusuna takılıyordum. Şimdi onca yer gördükten sonra diyebilirim ki o sokak yemekleri, gayet temizlermiş :))
Bugüne kadar seyahatlerinde başına gelen en ilginç olay neydi? Belki birkaç hikaye anlatırsın bize.
Nereden başlasam:
Temmuz 2014, Serengeti / Tanzanya
Serengeti’de safariye çıkmıştık. Gece konaklaması ulusal parkın içindeki bir çadır kampında yapılacaktı. Etrafı kapalı derme çatma bir yapıda akşam yemeğimizi yedikten sonra yemekte üzerine oturduğumuz portatif tabureleri, çadırların önünde oturmak üzere görevliden istedik; fakat görevliden gelen cevapla şoke olduk: “Sakın çadırınızın önünde oturmaya kalkmayın! Ya bu yapının ya da çadırınızın içinde oturun. Geceleri aslanlar, bufalolar kampa uğrayabilirler.”
Dalga mı geçiyor bu ya, diyerek duşlara yöneldik. Duştan çıkınca karanlığa tuttuğumuz kafa fenerlerimizle hiçbir şey göremiyorduk. En az 7-8 sırtlana ait çift çift parlayan gözler dışında!
Hemen çadırlarımıza geçip günün yorgunluğuyla uyuyakaldık. Gecenin ilerleyen saatlerinde bazı ilginç seslere uyandık. Sırtlan ekibi bağıra çağıra çadırlarımızın etrafında fink atıyor, koşarken çadırlarımıza çarpıyorlardı. Psikolojik olarak herkesin çişi gelmişti ama kimse çadırından dışarı çıkamamıştı 🙂
Ağustos 2015, El Nido / Filipinler
El Nido’da kapı müşterisi olarak sevimli bir otele yerleştik. Bu bölgede sıcak su sorunu olduğundan, odayı incelerken sıcak su olup olmadığını özellikle sorduk ve olumlu yanıt aldık; fakat akşam duş alırken suyun bir türlü ısınmadığını fark ettik.
Ertesi sabah oteli işleten ailenin annesine, otellerinde sıcak su olup olmadığını tekrar sorduk. Kadının cevabı yine olumluydu; ama odada sıcak su yok dediğimizde kadıncağız termosu göstererek: “İstediğiniz zaman sıcak suyu size getiririm, çayınızı kahvenizi içersiniz!” cevabını alınca arkamıza bakmadan uzaklaştık 🙂
Nisan 2016, Morondava / Madagaskar
Okyanus manzaralı aşırı ucuz bir bungalovda kalıyordum. Bungalovların sahibi July çok tatlı bir Madagaskarlıydı. Bana güzel bir kahvaltı hazırladı. İçecek olarak Citronella çayı getirdi kavanozda. Çok hoşuma gitti, bir tane daha istedim. Dakikalar geçti, çay gelmedi. “Unuttun mu?” diye seslendim. “Yok!” dedi, “Unutmadım. Hemen getiriyorum!” Bu konuşmanın da üzerinden dakikalar geçti, benim çay 45 dakika sonra geldi. “Burası Afrika” dedim, “Olur öyle.”
Öğleden sonra yemek peşinde koşmak istemediğimden çantamdaki paket noodle’ı çıkardım. Mutfağa gidip Judy’den kaynamış su istedim. “Tamam, sen git. Ben getiririm birazdan.” dedi. “İşin varsa ben kaynatayım suyu. Su ısıtıcısı var mı, nerede ısıtacağız suyu?” diye sordum. Kadın bana ocağı gösterdi, ocak ne elektrikli ne gazlı! Ocak kömürlü! Su ısıtmak için mangal yakıyormuşuz, hatta her türlü yemeği pişirmek için de! O an sabahki davranışımdan ötürü çok üzülmüştüm. Dünyanın en fakir ülkelerinden birinde nasıl bir konfor bekliyorduysam…
Mart 2018, Luang Namtha / Laos
Laos’ta 3 gün boyunca balta girmemiş yağmur ormanlarında doğa yürüyüşü yapmıştım. Bu yürüyüş; doğayla içiçe olmanın yanı sıra hayatta kalma becerilerini kavramayı hedefliyordu. Ormandan topladığımız bitkilerle, kendi yaktığımız ateşte yine kendi kestiğimiz bambulardan yaptığımız kaplarda yemeğimizi pişiriyor, yemeğimizi elle yiyor, gece etrafta dolaşan hayvanlara rağmen uyku tulumuyla, çadır olmaksınızın yırtık pırtık bir cibinlik içinde uyuyor, daha önce kimsenin yürümediği yerlerden saatlerce dağ tırmanıp yokuş iniyorduk. Arada rehberimizin gözetiminde birbirimizden ayrılıp tekrar ekibi bulmaya çalışıyorduk.
Rehberimiz Diem elektriği bile olmayan köylerden birinde yaşayan yerlilerdendi. Sadece yerel dil konuşabiliyordu ve yolu çok iyi biliyordu. Minicik cüssesiyle elindeki pala yardımıyla önümüzdeki dalları kesiyor, yokuş çıkarken kaymayalım diye palayla toprağa çentik atıyordu.
Gece uyuyacağımız yere hava kararmadan çok önce varmıştık. Ormandan kestiğimiz bambulardan mat, masa, oturak, tabak, bardak, su ısıtıcı, tencere ve hatta şamdan yaptık mumlarımızı koymak için.
Muz yaprakları ile masa örtüsü yaptık. Hava karardıktan sonra güzel güzel akşam yemeğimizi yerken etraftan hışırtılar gelmeye başladı. Diem sağa sola birkaç taş atıp yanımızdan ayrıldı. Tekrar yanımıza döndüğünde düşüp bayılacağım sandım; çünkü bir elinde ölü kurbağalar, diğer elinde de kocaman ölü bir fare vardı. Yüzünde de kocaman bir gülümseme!!! Sabaha kadar etraftan hışırtılar duydukça uyandım. Cibinlik korur mu hiç? Diem de uyanıp ateşi harladı. Dedim Esra korkma, yanında fare yakalayıp yiyen bir adam varken buradaki hiçbir canlı sana bir şey yapamaz 🙂
Temmuz 2018, Nairobi / Kenya
Uçaktan iner inmez Uber çağırıp yola koyulmuştuk. Yolculuğumuzun sonuna gelmek üzereyken trafikte birkaç adam aracımıza yanaşıp aracımızın şoförüne bizi göstererek bir şeyler söyledi. Adamlar hiç tekin görünmüyorlardı.
Gasp edileceğimizi düşündüm. Hayatımın en korku dolu dakikalarıydı. Şoförümüz anında gaza basıp adamlardan uzaklaşmıştı ancak sürekli trafiğe takılıyorduk. Adamların bize yetişmesi an meselesiydi; çünkü arka camdan baktığımda bize doğru koştuklarını görebiliyordum. Derken korna çala çala diğer araçların aralarına daldık. Onlarca arabaya çarparak ilerlemiştik. Bir filmin aksiyon sahnesinde gibiydim. Nihayet karakola vardığımızda elim ayağım tutmuyordu. Adamların Uber karşıtı bir grup olduğunu ve eğer kaçmasaydık aracı parçalayacaklarını söyledi şoför. Uber aracını parçalamak isteyen adamlar Uber müşterilerini de salıvermezlerdi sanırım.
En merak edilen konulardan biri, bu kadar çok seyahat etmek için değirmenin suyu nereden geliyor?
Tabi ki çalışmaktan 🙂 Keşke daha kolay bir yolu olsaydı ama hali hazırda zengin biri değilseniz; çalışmadan, üretmeden, para kazanmadan gezmek mümkün değil.
Biz de çalışıyoruz; ama geziye bütçe ayıramıyoruz diyenlerin de harcamalarını gözden geçirmelerini, hatta temel ihtiyaçları dışındaki harcamalarını bir yere yazmalarını tavsiye ederim. Ay sonunda karşılaştıkları rakama şaşıracaklarına eminim.
Hayatımızdaki önceliğimizin ne olduğu önemli. Benim önceliğim seyahat. Dolayısıyla harcamalarımı minimumda tutarak daha çok seyahat edebiliyorum.
Gezdiğim yerlerde de harcamalarımı minimumda tutmaya gayret gösteriyorum. 3-4 ay diye ön gördüğüm Latin Amerika seyahatim, bütçemi doğru kullanınca 7 ay sürmüştü 🙂
Ben de alıp başımı gitmek istiyorum diyenler için tüyoların, önerilerin var mı?
Bol bol okuyup seyahat edenleri takip etsinler. Her seyahat edeni değil elbette. Bu işi hakkıyla yapmaya çalışanları…
Diğer gezginleri takip etmenin bana çok faydası oldu. Onlardan, daha ben yola çıkmadan önce çok şey öğrendim. O gezginler bana ilham oldular ve bir gün ben de alıp başımı gittim.
Son olarak benim klasik sorum: “Çok okuyan mı bilir, çok gezen mi?”
Çok okumazsak nereyi gezeceğimizi nasıl bileceğiz?
Okuyarak gezmeli, gezerek okumalı.
Esra’ya bu keyifli sohbet için teşekkür ediyor ve nice yollar diliyorum.
Yolda Kalın!
6 Yorumlar
Böyle güzel insanların sayısının artmasıni umuyorum teşekkürler
inşallah, ne kadar çoğalırsak o kadar iyi
Kıskandıran bir yazı olmuş 🙂 çok özendim, ellerinze sağlık
di mi? 🙂
Müthiş bir gezgin.okurken nekadar kolay.ama düşününce büyük cesaret..ve ozaman da tabiiki büyük keyif ve mutluluk oluyor.hep söylerim..güzel şeylere sahip olmak için zorlukları aşmak gerekir..esra ların ikisi de harika
Kesinlikle harikalar!