Atatürk’ün, Nazım Hikmet’in, Marco Polo’nun, Emir Kustarica’nın, Goran Bregoviç ve daha nicelerinin memleketlerini gezdim geldim. Giderken akrabalarımıza gidiyorum demiştim. Oraya gidince bunu daha da derinden, çok içlerde hissettim.
Atatürk’ün aynı kitaplardakine benzeyen evini gördüğümde, bizim dilimizde bize özlemle bakan, Türkiye’deki akrabalarını anlatan Makedonyalıların iftar saatini beklemesinde, Mustafa Kemal Atatürk adını bir okulun levhasında gördüğümde, her köyde bir minare ile karşılaşınca, bayram sabahı erken saatte bayram namazından çıkanlarla dolan sokaklarda, burek de deseler bizim kol böreğinin tadına bakınca, anadilimiz Türkçe bizim derken gözlerde gördüğüm hasrette, bildiğimiz köftenin yanında yoğurt ikram edildiğinde, hep bizden birşeyleri gördüm.
O kadar yakın bir o kadar da uzaktılar…
O kadar bizden bir o kadar da değildiler…