Gezgin Röportajları’nın bu haftaki konuğu Japonya’ya 9 günlük tatil planı yaparken yakın arkadaşı Banu ile birlikte kendini dünya turuna çıkmış bulan, tecrübelerini de İki Kadın Bir Dünya adlı blogunda paylaşan Ferda Tangüner. Süper sempatik, hafif hiperaktif, çok konuşkan, bir o kadar da tatlı bir kadın Ferda ile Moğolistan’a gitme planları yaparken önce bloglarını sonra da kendilerini keşfetle tanışmıştık. Yanlış hatırlamıyorsam o zaman yaklaşık 1 yıl süren dünya turlarından dönmemişlerdi. Döndüklerinde de bir şekilde yollarımız kesişti ve arkadaşlığımız daha da güçlendi.
İki Kadın Bir Dünya Röportajı
Bu tatlı kadını sizin de tanımanızı çok istediğim için bu haftaki röportajımı onunla yaptık. Hem dünya turu, hem de gezileriyle ilgili neler konuştuk neler… İçten ve eğlenceli cevapları için okumaya devam 🙂
Bize kısaca kendinden bahseder misin? Kimdir Ferda Tangüner?
Nedense bu soruda çok zorlanıyorum. Matematik Mühendisliği okuyup, üzerine master yapıp 7 sene kurumsal şirketlerde data analitiği departmanlarında veri bilimcisi olarak çalıştım. En büyük hobim olan gezmeye daha çok zaman ayırabilmek için 2014 yılında işimden istifa ederek dünya turuna çıktım. Sonrasında kurumsal yaşama geri dönmeyip proje bazlı çalışmaya başladım. Hayatımın merkezine seyahatlerimi koyup, proje buldukça çalışıyor bitince de uzun süreli seyahatlerime devam ediyorum.
Ne zamandır blog yazıyorsun, neden blog yazmaya başladın? İki Kadın Bir Dünya adı nereden geliyor?
2014 yılında istifa edip dünya turuna çıkmaya karar verince daha önce bu tarz geziler yapmış gezginlerin seyahat bloglarını okumaya başladık. Kafamızdaki bir çok sorunun cevabını oralarda bulunca bizim tecrübelerimizden de başkaları yararlansın diye bir blog yazmaya karar verdik. Tamamen amme hizmeti aslında 🙂 Düşündüğümüzden daha fazla emek istediği için yoldayken yazmakta zorlandık o yüzden de süreklilik sağlayamadık pek ama bir gün daha aktif yazacağıma inanıyorum hala 🙂 Yola çıkmadan önce dünya turu projemiz ve blog için isimler düşünürken eş dost fikirlerine de başvurduk tabii. İki kadın yola çıkacaktık. Kadın başına yola çıkılabildiğinin özellikle bizim ülkemizde vurgulanması gerektiğini düşünüyorduk. Bir çok alternatif isim arasından bir arkadaşımın önerdiği “İki Kadın Bir Dünya” ismini seçtik. Hem çok yalın hem de amacımızı çok güzel yansıttığını düşünüyorum.
Gezi, gezmek sana ne ifade ediyor? Alıp başını gitme, kaçma, uzaklaşma, yeni yerler görme, yeni insanlarla tanışma, yenilik rutinden çıkma hangisi?
Gezmek başlangıçta farklının peşinden gitmekti benim için. Yeni yerler görmek, dünyadaki çeşitliliği, renkleri, kültürleri deneyimlemekti. Ancak dünya turumdan sonra gezmeye dair bakışım da gezilerimden beklentim de çok değişti. Yoldayken o kadar gerçek sorunlarla uğraştık ki, barınma, yemek gibi yaşamsal sorunlarla başa çıkmamız gerekti ve bu bana ilk defa gerçekten yaşadığım duygusunu verdi. Dört duvar arasında geçirdiğim, her gün aynı yatakta uyuyup aynı yerde kahvaltı yaptığım hayatımda aldığım nefesten çok daha fazlasıydı yaşamak. Şimdi sadece yaşadığımın hakkını vermek için yola çıkıyorum. Yoldayken o kadar çok insan ile tanışıp o kadar çok anı biriktiriyorum ki 2 aylık bir gezide 2 yıllık anı birikmiş oluyor. Böylece hem yaşıyorum hem yaşlanmıyorum. Gençlik iksirini bulmuş gibiyim 🙂
Bir yıl süren (doğru mu?) bir dünya turu yaptın Banu ile birlikte. Yola çıkma hikayenizi anlatır mısın?
Bir gün mutlaka dünya turu yapacağım derdim ve bunu son zamanlarda arkadaş çevremde daha çok dillendirmeye başlamıştım. Ama aslında bir gün gerçekten yapabileceğimi de hiç düşünmüyordum. Sadece kurmayı sevdiğim bir hayaldi, bir çok insan gibi. Kurumsal bir şirkette çalışıp her fırsatta Avrupa’yı geziyordum. Bir gün Banu’yu arayıp önümüzdeki 9 günlük bayram tatilinde daha uzaklara mesela Japonya’ya mı gitsek dedim. Hemen kabul etti Banu. Bilet fiyatları çok yüksek olunca Japonya yerine Güney Kore’ye mi gitsek dedik. O da pahalı geldi. Sonra harita üzerinden oraya mı buraya mı diyerek bilet bakmaya başladık. Fiyatlar o kadar yüksekti ki 9 günlük tatilde bu parayı vermeye değmeyecekti. Gitmişken oraya da buraya da gitsek diye konuşmaya başladık. Sonra bir anda kendimizi ya aslında gitsek 1 sene gezsek mi derken bulduk. Yani yola çıkma motivasyonumuz uçak bileti fiyatlarının çok yüksek olmasıdır 🙂 1 yıl diye yola çıktık ancak paramız bitince 11 ayda dönmek zorunda kaldık.
Dünya turunda başınıza türlü türlü olaylar geldi. Bize unutamadığın hikayelerinden bir kaçını anlatsana!
Hikaye anlatmayı çok seven bir insana sorduğun bu soru çok tehlikeli. Bitmez hikayeler 🙂
Gezginlerin olmazsa olmazı bir tuvalet hikayesi ile başlayayım. Gezimize Çin’den başladık. İkimizin de doğru düzgün sırt çantalı seyahat deneyimimiz yoktu. Çin bir çok anlamda hem en zorlandığımız hem de en çok şey öğrendiğimiz yer oldu. İşte yine bir gün Çin’de şehirlerarası bir otobüs yolculuğu yapıyoruz. Yolculuğumuzun ilk günleri. Gece otobüs mola verince ben bir tuvalete gideyim dedim. İçeri girdim yan yana 4 tuvalet. Hepsi kapısız! İçine bakıp evet doluymuş, diğerine devam edip göz teması kurup bu da doluymuş diyerek sonuncusuna kadar geldim. Bu arada kapılar kırık falan değil bayağı yok. Boş olan sonuncu tuvalete girip çıktım ama nasıl bir stres anlatamam 🙂
Başka bir hikayeye daha girmeyeyim ama şöyle ortaya karışık yapacak olursam. Tibet’e kaçak girip, karakola düşmemiz; Endonezya’da sokak kavgasına karışmamız; yine Endonezya’da bir yük gemisinde tır şöförleri ve gemi mürettabatı ile 13 saatlik yolculuğumuz; gecenin bir yarısı bir kasabada gidecek yerimiz olmadığı için bizi evinde misafir eden yaşlı çiftten aldığımız din dersi; Peru’da küçük bir kasabadaki festivalde bir ailenin misafiri olup saatlerce dans etmemiz; Nepal’de yine karakolluk olup ifade vermemiz hepsi yüzümde kocaman gülümsemelerle andığım muhteşem anılar.
Bugüne kadar gittiğin yerler arasında sen en çok etkileyen yerler en beğendiğin yer/yerler neresi? Neden?
Bugün gittiğimiz her yeri çok güzel hatırlıyorum. Ama sanırım benim için en özel yer Nepal. Nepal’in enerjisini çok sevdim. Özellikle Everest Ana Kampına doğru yaptığımız 11 gün süren yürüyüşümüz benim için unutulmaz bir deneyimdi. Dünyanın en yüksek dağlarının arasında, hiç bir aracın giremeyeceği dağ yollarında muhteşem manzaralar eşliğinde yürümek, fiziksel olarak yorulduğum ama zihinsel olarak arındığım bir tecrübe oldu. Fiziksel sınırlarımı gördüğüm, hem ne kadar güçlü hem ne kadar güçsüz olduğumu gözlemlediğim bu yürüyüş benim unutulmazlarım arasında bir numara.
İlk yurt dışı seyahatini nereye yapmıştın? Bugün aynı yere gitsen neyi farklı yapardın?
İlk yurtdışı seyahatimi İtalya’ya yapmıştım. Roma ilk şehrimdi. Aslında ilk seyahatimden tam 7 sene sonra geçen hafta Roma’ya yeniden gittim. Sanırım ilk gittiğimde yapılara duyduğum açlık bu defa yoktu. Daha çok Roma’nın ruhunu hissetmeye çalıştım. Güzel binalardan daha kıymetli artık benim için yerel halkla yaptığım küçücük bir sohbet.
Bugüne kadar gittiğin yerler arasında sakın gitmeyin diyeceğin bir yer var mı? Neden?
Yok sanırım 🙂 Ben insanlara mutlaka git mutlaka gitme demeyi sevmem zaten. Herkes kendi deneyimini yaşar. Benim büyük haz aldığım bir seyahat başkasına işkence gibi gelebilir.
En merak edilen konulardan biri, bu kadar çok seyahat etmek için değirmenin suyu nereden geliyor? Hele ki dünya turu?
2014 yılında istifa edene kadar düzenli bir işte çalışıyordum. Dünya turuna birikimlerim ve aldığım borçlarla çıktım. Döndükten sonra düzenli bir işte devam etmek istemedim. Biraz şansa kendi alanımda proje bazlı bir iş buldum. Bu projeyle birlikte proje bazlı çalışma dünyasına geçmiş oldum. Bazen 3 ay çalışıp 9 ay geziyorum. Bazen 6 ay çalışıp 6 ay geziyorum. Projelere göre seyahatlerimi, seyahatlerime göre projeleri ayarlıyorum.
Bu kadar çok seyahat etmek için nelerden vazgeçiyorsun?
Yakın zamanda ödediğim bedeller üzerine bir paylaşımda bulunmuştum müsadenle aynen alıyorum 🙂
Son 3,5 yıldır düzenli bir işim ve düzenli bir gelirim yok. Ne zaman yeniden proje bulacağımı bilmediğimden cebimdeki parayla 1 ay mı 5 ay mı 8 ay mı geçinmem gerekiyor bilmiyorum. Bu belirsizlik üzerimde ciddi bir para baskısı oluşturuyor ki bilenleriniz mutlaka vardır pek tatsız bir durum. İstanbul’a döndüğümde kalacak sabit bir evim, ait hissettiğim bir düzenim yok. Her proje sonrası kaldığım evi kapatıp içindeki 3-5 eşyamı toplayıp taşınıyorum. Eşe dosta dağıttığım eşyaları her geldiğimde yeniden toparlıyor. Kalacak başka bir ev bulunca yeniden oraya taşıyorum. Kendimi sürekli sırtımda küçük bir halıyla oradan oraya savrulurken buluyorum. Bütün bunların yanında her yola çıktığımda ve tüm bu belirsizliklerle yaşarken anne ve babamı huzursuz ediyorum. Bu da ödediğim en büyük bedel sanırım.
Bende alıp başımı gitmek istiyorum diyenler için tüyoların, önerilerin var mı?
Ben insanın gerçekten istediğinde neler başarabildiğini hem kendi hayatımda deneyimledim hem de çevremdeki bir çok insanın hayatında gözlemledim. Alıp başını gitmek isteyen bir çok insan bana korkmuyor musun diyor. Yoldayken korkmuyor musun? Parasız kalmaktan korkmuyor musun? Geleceğe dair korkuların yok mu? Hepsine aynı cevabı veriyorum. Tabii ki de korkuyorum. Adım atmak için korkusuz olmayı beklemeyin. Korkularınızı da alıp çıkın yola, o korkuların üstesinden gelmenin verdiği haz yolda olmanın en güzel taraflarından biri benim için.
Son olarak klasik bir soru “çok okuyan mı bilir, çok gezen mi?
Bence en çok “Çok Okuyan Çok Gezen” bilir 🙂 Ben deneyimle hafızama kaydedebildiğim için ben oyumu çok gezenden yana kullanıyorum.
Benin en bilen ilan ettiği için Ferda’ya çok teşekkür ediyorum 🙂 İki Kadın Bir Dünya instagramda oldukça aktif, takip etmek için; @ikikadinbirdunya