Gezgin Röportajlarının bu haftaki konuğu Şükran Meydan! Şükran, Pustoo Dünya adlı blogunda seyahatlerini, deneyimlerini paylaşıyor. “Her yeni gittiğim yerde dünyanın ne kadar büyük bizim ne kadar küçük olduğumuzu anlarım” diyerek yola çıkıyor ve farklı coğrafları keşfediyor. Ayrıca sosyal medyayı da çok aktif olarak kullanıyor, @pustoodunya instagram hesabından da kendisini takip edebilirsiniz.
Pustoo Dünya Röportajı
Biz de Şükran ile yoğun seyahat planlarının arasında (gerçekten öyle denk geldi), keyifli bir röportaj yaptık.
Bize kısaca kendinden bahseder misin?
Merhaba ben Şükran. 1972’de İstanbul’da doğmuş büyümüş, okumuş, çalışmış şimdilerde emekliliğin tadını çıkaran biriyim. Evliyim, hem de nerdeyse 20 yıldır. Erken emekliliğin tadını acayip çıkaranlardanım. Müzeleri ücretsiz gezebileceğim günleri, ucuz sinema salonları hatta bedava sinemaları, hiç para ödemeden gidilebilecek kursları takip ediyorum. Görme özürlüler için kitap okumaya gidiyorum. Semtimizde imkanı olmayan çocuklara hizmet veren bir eğitim kurumunda danışman olarak bulunuyorum. Kısacası hiç boş vaktim yok.
Ne zamandır blog yazıyorsun, neden blog yazmaya başladın? Blogunun adını eminim herkes soruyordur ama ben de sorayım, Pustoodünya ne demek?
İnternet gibi bir nimet icat olmadan önce gezmeye çıkacaksam konsolosluklardan, ansiklopedilerden bilgi alarak yola çıkıyordum. Sonraları ülke kitapları edinmeye başladım ve internetten sonra da gezi bloggerlarının yazıları rehber oldu. Bir arkadaşım dekorasyon ile ilgili blog yazıyordu ve “aslında sende gezilerini yazmalısın” dedi. Çok mantıklıydı çünkü sizin anılarınızın içinde ufacık bir detay belki bir başkası için çok önemli bir ipucu olabiliyor. Birilerine faydam olur, bende anılarımı saklamış olurum düşüncesiyle başladım. Önce kendi çabalarımla blog açtım sonra web sitesi şeklini aldı. Web sitesinde gördüklerim, okuduklarım, tattıklarım, güldüklerim hepsi olacaktı. Fakat karar verdikten sonra farkettim ki işin en zor kısmı siteye bir isim vermek imiş. Onu koysam olmaz, şunu koysam uymaz. O zaman aklıma dedemin sık sık söylediği “Pustoo Dünya“ sözü geldi. Bu söz aslında anadilim olan Arnavutçadan geliyor. Pustoo; boş, değersiz, anlamsız, zavallı, acınacak halde görünen her olay, kişi, durum karşısında söylenen bir söz. Aslında tam Türkçe karşılığı da yok gibi ama genel siteme isim olarak seçmiş oldum. Kısacası ben bu isim ile koca dünyanın sadece bir gezegen olup gezip görüp,olabildiğimizce mutlu yaşamamız gerektiğini çünkü değersiz olduğunu bir şekilde anlatacak bir kelime tamlamasını web sitemin adı olarak belirlemiş oldum.
Gezi, gezmek sana ne ifade ediyor? Alıp başını gitme, kaçma, uzaklaşma, yeni yerler görme, yeni insanlarla tanışma, yenilik, rutinden çıkma hangisi?
Gezmek benim kaçma ya da uzaklaşma değil kesinlikle. Aksine yeni insanlarla buluşma tanışma, yenilik tanımlarına daha çok uyuyor. Merak ve öğrenme tutkusunun en güzel gideriliş şekli gezmek herhalde. Bambaşka hayatlar, yemekler, aile yapıları, eğlence şekli, bir yanda yoksulluk diğer yanda deli gibi zenginlik, kavurucu sıcaklar, soğuk coğrafyalar … Bütün bunları görünce her yeni gittiğim yerde dünyanın ne kadar büyük bizim ne kadar küçük olduğumuzu anlarım. O yüzden hep söylenir ya gezmek insanı mütevazi yapar diye gerçekten öyledir. Rutinden çıkmak iyidir, tebdili mekanda ferahlık vardır, seyahat edip sıhhat bulmak mümkündür, özetle yola çıkılmalıdır diyorum.
Bugüne kadar gittiğin yerler arasında sen en çok etkileyen yerler, en beğendiğin yerler neresi ? Neden?
Tek bir yer söylemek çok zor o yüzden üç tane söyleyeceğim. Başlıyorum; Nepal’de Himalayalar’da gün doğumunu beklemek etkileyiciydi. Yıllar boyu sıkıcı ofisimde ekran görüntüm hiç değişmedi “ Everest “ sonra bir gün kısmet oldu ve karşımda Himalayalar! Bir ikinci etkilendiğim yer ise Kabe’de binlerce insanla birlikte ilk tavaf yaptığım an oldu. O kadar etkileneceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu doğrusu. Ama düşünsenize binlerce hatta yüzbinlerce insan orada aynı anda tavaf yapıyor, Ezan okunuyor ve o yüzbinler bir anda susup namaza duruyor. Müthiş bir olay! Geldik üçüncüsüne; Amerika da Capr Canaveral Uzay üssünde ay‘a giden mekiğe girdiğim an idi . Gerçek astronotlar, fırlatma ünitesi, kumanda odası hepsine girebilmek beni benden alan anıdır. Küçükken astronot olmak isteyen biri için hele… Halen hep aklım gökyüzünde ama sadece yıldızlar, gezegenler, teleskoplarla idare ediyorum. Astronot olmamın mümkün olduğunu idrak ettim .Geç oldu ama neyse.
En beğendiğim yer ise açık ara İsviçre! Yemyeşil, düzenli, temiz, az ama güleryüzlü insanlar, en önemlisi çikolata!
Bugüne kadar gittiğin yerler arasında sakın gitmeyin diyeceğin bir yer var mı? Neden?
Hayır sakın gitmeyin diyeceğim bir yer yok. Bugüne kadar çok şükür ki hiç kötü bir olay yaşamadım belki o yüzden her yer bende güzel anılar bıraktı. Sakın gitmeyin denilen yerleri duyduğumda da hep şaşarım “eee ben gittim hiç öyle değildi” derim. Bakmak ve nasıl gördüğünüz önemli bence.
Farklı hikayelerin olduğunu biliyorum. Bugüne kadar seyahatlerinde başına gelen en ilginç olay neydi?
Yollarda insan başına çok değişik şeyler geliyor. Fakat böyle sorulunca ilk aklıma gelen Avrupa’da gayet dağ tepesinde ıssız denilebilecek bir yerlerde (orda ne işin vardı demeyin, işte bunlar hep merak) otostop çekerken saatlerce beklemiştim. Artık neredeyse iç ümidim kalmamışken gelip geçen ama almayan araçların plakalarından kelimeler türetme, ülkelerini – şehirlerini tahmin etme oyunu oynuyordum ki bir araç yaklaştı. 45 Manisa plakalı araç diye aklımdan geçirmemle aracın önüne atlamam saniyeler içinde oldu. Neyse ki durup aldılar. Meğer kendi imkanları ile minibüsü karavana çevirmiş Manisalı bir öğretmen çift ve ufak kızları Avrupa turunda imişler. Sağolsunlar beni aldılar , yollarını değiştirip otobüs terminaline bıraktılar. Bu bana hep enteresan gelmiştir. Çünkü akşam olacaktı, kalacak yerim yoktu ve dağ başındaydım. Şaka gibi 45 Manisa 🙂
Bende alıp başımı gitmek istiyorum diyenler için tüyoların, önerilerin var mı?
Olmaz mı! Ucuz biletleri kovalasınlar, yakın yerlerden başlasınlar, hostelde kalmaya çekinmesinler. Mesela gece yolculukları ile kalacak yer parasını, evden yanlarına alacakları birkaç atıştırmalık ile yemek parasını en aza indirebileceklerini unutmasınlar. Maaşı alır almaz bir kısmını bu benim gezi param diye ayırsınlar. Sigarayı bıraksınlar, termosta çay kahve taşıyıp hem cool görünsünler hem de ona verecekleri para ile Roma’da içecekleri cappucinonun hayalini kursunlar. Öğrenciler için ise çok daha fazla alternatif var aslında. Mesela öğrenci değişim programları, gönüllü çalışmaları takip etsinler. Blogları okuyup fikir alsınlar 🙂
En merak edilen soru, nereden geliyor bu değirmenin suyu?
Çalışırken işler kolaydı. Her ay maaşı alır almaz mutlaka bir kısmını ayırırdım. Erkenden bilet alıp taksitle öder nasıl ödediğimi bile farketmezdim. Başka arkadaşlarımın çeşit çeşit kıyafetlerini gördüğümde çok yakışmış der, geçerdim. Daha az alırdım bu elbise parası tek yön bilet derdim, ihtiyacım var mı ki diye kendime sorardım. Tabii ki cevap hep hayır elindekilerle yetin, olurdu. İşten ayrıldıktan sonra ise biraz birikimlerimden biraz da eşimin desteğiyle geziyorum. Şu sıralar eşim gezi sponsorluğumu üstlendi, sağolsun. Zaten benim gezilerim zaten çok maliyetli, olmuyor 🙂
Son olarak klasik bir soru “çok okuyan mı bilir, çok gezen mi?
İkisi de bence! Ama yine de şunu söylediğimde sanırım kimse itiraz etmeyecektir; en kalıcı öğrenme bizzat tecrübe edinilerek öğrenmektir. Kesin olan bir şey var ki okumadan bilgi edinemeyiz. Bilgi sahibi olmadan gezmek ise yorulmakta , ben gittim deyip hava atmaktan başka bir işe yaramaz .O zaman yapılması gereken hem okumak hem gezebildiğimiz kadar çok gezmek. Gezerken okumak gibi klişe bir cevapta iş görür sanırım 🙂
Şükran’a samimi cevapları, güzel hikayeleri için çok teşekkür ederim.
Yolda Kalın!