Gezgin röportajlarında bu haftanın konuğu muhteşem fotoğraflarıyla gönlümüzü çalan Fatoş Pur. Dolu dolu blog içerikleri, birbirinden güzel fotoğraflarıyla blogunu okumaktan çok keyif aldığım arkadaşlarımdan biri olan Fatoş Pur ile geziler ve blogu Morvaliz.com hakkında sohbet ettik.
Fatoş Pur Hakkında
Profesyonel hayatı arkasında bırakıp enerjisini seyahate harcayan biri Fatoş. Seyahat etmenin yanı sıra fotoğraf çekmeyi de önemli bir yere koymuş, harika fotoğraflar çekiyor. Fotoğrafçılığı bir adım daha ileri taşıyıp belgeseller çekiyor. Aynı zamanda gazete ve dergilere gezi yazıları yazıyor.
Mor Valiz Röportajı
Fatoş’a Mor Valiz’i, seyahatlerini sordum, o da içten bir şekilde cevap verdi. Haydi biraz Fatoş’un dünyasına yolculuk edelim.
- Bize kısaca kendinden bahseder misin? Kimdir Mor Valiz?
Henüz çocukken bile yaptığım iki şey vardı. Biri çizimler yapıp giysiler tasarlamak ya da el işi, takı, v.s. gibi tasarımlarla uğraşmak, diğeri de haritaya saatlerce bakıp gideceğim yerlerin hayalini kurmak. Evde dedemden kalan kare format bir makinam vardı. Ne olduğunu, nasıl çekeceğimi hiç anlamama rağmen elimden hiç düşürmezdim onu.
Büyüyüp de hayatımın yönünü seçmeye karar verdiğimde, İstanbul Üniversitesi Pedagoji Bölümünü tercih ettim. Ama gönlümde tasarımcı olmak vardı. Okulum sırasında tasarım eğitimleri de alınca, mezun olur olmaz tasarımcı olarak çalışmaya başladım. Yıllar içinde tekstil dünyası bana güzel imkanlar sundu. Tasarım yapmanın yanında, bir çok değerli markayı yönetip, farklı kültürden bir çok insanla tanıştım. Aynı zamanda gerek fuarlar, gerekse iş yaptığım yabancı firmalar dolayısıyla bir çok yeri gezip görme imkanım oldu. Tüm bu seyahatlerim sırasında fotoğraf makinem elimden hiç düşmedi. Önceleri kompakt makinelerle çekerken, daha sonra fotoğrafçılık eğitimleri alarak, hem makinelerimi, hem de bakış açımı değiştirdim.
Şimdi ise seyahat etmek ve fotoğraf çekmek en büyük tutkum. Yıllar içinde bir çok ülke ve şehir gezme şansım oldu. Kanada’da, Kızılderililerle birlikte bir belgesel çektim. ‘Unutulmuş Bilgelik’ adını verdiğim bu belgesel, Beiniz Tv’de dört yıldan fazla bir sure yayınlandı.
Geçen yıl gittiğim Küba’da, Fidel Castro sonrası hayatı hem fotoğraf, hem de video olarak kayda alarak yine bir belgesel çektim. ‘Fidel’in Adası Küba’ ismiyle Beiniz Tv’de bir yıldır yayınlanıyor.
Gezdiğim tüm bu yıllar içinde güzel hatıralarım birikti. Hatıraların ve bilgilerin paylaşıldıkça bir anlamı olduğuna inandığım için, birikimlerimi hem morvaliz.com adlı blogumda, hem de Sabah Gazetesi Tatil Eki’nde ve farklı turizm sitelerinde de elimden geldiğince paylaşıyorum. Ve artık görüyorum ki fotoğraf dünyam olmuş. Dünya ise evim!
- Gezi, gezmek sana ne ifade ediyor? Alıp başını gitme, kaçma, uzaklaşma, yeni yerler görme, yeni insanlarla tanışma, yenilik rutinden çıkma hangisi?
Sorunun her öğesine ‘evet’ dedirten, benim hayatımdaki en büyük tutkum. Dünyanın farklı köşelerini görmek, farklı kültürleri tanımak beni çok heyecanlandırıyor. Dünyamıza hayranım. Ona ve güzelliklerine, gezdikçe ve gördükçe daha da aşık oluyorum.
Bence hayatta olmak insana verilmiş en büyük armağan. Gezebilmek, görebilmek ama bu sırada bu aşkı fark edebilmek ise bence bu armağanın kaymaklı olanı. Ben bu konuda şanslı insanlardan biri olduğuma inanıyorum ve bu güzellikleri de yazı ve fotoğraf ile paylaşmaya çalışıyorum.
- Bugüne kadar gittiğin yerler arasında sen en çok etkileyen yerler, en beğendiğin yerler neresi? Neden?
Bugüne kadar 30 ülkede, 150’den fazla şehir gezdim. Ama en sevdiğim yer için bir tane ile yetinemiyorum. Nepal, Rio ve Lizbon en sevdiklerimden.
Nepal’in inanılmaz bir enerjisi var. Katmandu son derece kalabalık ve pis olmasına rağmen, belki tapınakların ve insanların inanca bağlılığı yüzünden çok mistik. Ne yazık ki depremde bir çoğu yıkıldı. Deprem sonrası görmedim ama hala aynı enerjiyi yaydığına inanıyorum. Chitwan ve Pokhara ise, Katmandu’dan çok farklı. Kendinizi çok rahat hissediyorsunuz. Dünyada sanki bir tek orası var ve hiç dert yok.
Rio ise enerjisini insanlarından alıyor. İki yaşındaki çocuğun bile plajda dans ettiğini görüyorsunuz. Lizbon ise, sımsıcak bir duygu veriyor. Çini kaplı evleri, Akdeniz havası, deniz mahsullü yemekleri ile harika.
Geçen yıl gittiğim Fransa’nın Provans bölgesi, lavanta tarlaları ve Arnavut kaldırımlı yolları ve Roma dönemi evleriyle sanki bir festival gibiydi.
En keyif aldığım yerlerden biri de Kanada. O güne kadar bu kadar temiz bir hava solumamıştım. Kanada’da kızılderililer ile çektiğim belgesel sırasında onlarla birlikte olmak, onları ve yaşamlarını fotoğraflamak unutulmaz anılarımdan biri oldu.
Ancak yurt dışı kadar yurt içinde, köylerimizin ve köylülerimizin fotoğraflarını çekmeyi de çok seviyorum. Sadece fotoğraf çekmekle kalmayıp, onlarla beraber yaşıyoruz. İnsanımız çok güzel, misafirperver. Gittiğimiz her yer bize evlerini, sofralarını açıyorlar ve ben bu içtenliği çok seviyorum.
- Bugüne kadar gittiğin yerler arasında sakın gitmeyin diyeceğin bir yer var mı? Neden?
Seyahatlerim sırasında hep olağan dışı şeyler başıma gelir. Bazen sıkıntılar çeksem de, sonrasında gülümsemeyle hatırlarım. Yolculuklarımı sıradan olmaktan çıkaran bu olaylar, elbette gittiğim yeri sevip sevmememde etken olsa da, her yerin bana kattığı bir anlam olduğuna inanıyorum. Bu yüzden ‘sakın gitmeyin’ diyeceğim bir yer olduğunu düşünmüyorum.
- Bugüne kadar seyahatlerinde başına gelen en ilginç olay neydi?
Daha önce de söylediğim gibi, hemen her yolculuğum ayrı bir hikayedir benim. Burada yazmakla bitmez. Bu yüzden en büyük arzum bir kitap çıkarmak. Ama birkaç anımdan bahsetmek gerekirse unutamadıklarım arasında Napoli’de arabamın çalınması ve bütün günümü polis karakolu ile Avis arasında geçirmem, Kenya’da bir köyde fotoğraf çekerken reflektörü açınca yerlilerin korkması ve yaşlı bir ninenin beni dövmek için sopayla kovalaması, Kanada’da Kızılderililerle beraber arabanın arkasında yatarak kamp kurmam, Costa Rika’da yaptığım unutulmaz rafting deneyimi gibi birkaç örnek verebilirim.
- Bende alıp başımı gitmek istiyorum diyenler için tüyoların, önerilerin var mı?
Seyahat edip, yeni yerler görmek, yeni kültürler tanımak, insanın ufkunu açıyor. Her şeyi daha farklı bir gözle görmeye başlıyorsunuz. Uygun biletler bulduğunuzda seyahat etmek sanıldığı gibi pahalı değil. Uygun yerlerde kalarak oldukça ucuza seyahat etmek mümkün. Herkesin algısı gezmek pahalıdır yönünde, ama bu doğru değil. Dünya bize verilmiş bir armağan ve keşfedilmeyi bekliyor. Tavsiyem herkesin bütçesinde ve hayatında seyahate yer ayırması ve hayatta hiç bir şeyi ertelememesi. Sonuçta yaşanan her gün size kar kalıyor.
- Ne zamandır blog yazıyorsun, neden blog yazmaya başladın?
İlk blogumu 1999 yılında ‘Bir Güvercinin Kanadında’ ismiyle yazmaya başlamıştım. İçerik olarak yazıdan daha fazla fotoğraf blogu şeklindeydi. Zaman içinde, gittiğim yerlerde aldığım notlar, etrafımdaki pek çok insanın gezdiğim yerler hakkında tavsiyeler sorması, fotoğrafın yanında yazıyı da ön plana çıkardı.
Gezdiğim tüm bu yıllar içinde güzel hatıralarım birikti. Hatıraların ve bilgilerin paylaşıldıkça bir anlamı olduğuna inanıyorum. Eğer anlatmasaydım ve yalnız başıma yaşasaydım seyahatlerimi sanki bu kadar keyif almazdım diye düşünüyorum.
Diğer yandan, zaman içinde bir şeylerin unutulması beni üzüyor. Hem hafızamın zayıflığı buna etken, hem de hayatın unutmak üzerine bir döngüsü var. Bu yüzden fotoğraf en güzel anı defteri benim için… Yazı ile birleşince ise sanki ölümsüzleşiyor.
İşte bu sebeplerle, birikimlerimi artık ‘morvaliz.com’ adlı blogumda elimden geldiğince paylaşıyorum.
Bloğumda, hem hatıralarımı, hem de önerilerimi anlatıyorum. Artık bilgiye ulaşmak çok kolay. Seyahat alışkanlıkları da değişti. İnsanlar artık gitmek istedikleri yer için internetten araştırma yapıp, kendi rotalarını çiziyorlar. Bloğumdan okuyarak ya da mesaj atarak öneri alan çok oluyor. Bu yüzden hem fotoğraflarımı, hem de anı ve bilgilerimi paylaşıp, hayatlara bir nebze bile dokunabiliyorsam çok mutlu oluyorum.
Sloganım ise ‘Dünya benim evim!’. Bu slogan beni çok anlatıyor. Çünkü her yerde kendimi oraya ait hissediyorum. Sanki hep orda yaşadım ya da bundan sonra hep orda kalacağım gibi.
- Son olarak klasik bir soru “çok okuyan mı bilir, çok gezen mi?
Bence çok okuyup, okuduklarını hayata en çok geçirip, bolca da gezen bilir…. ☺
Fatoş’a samimi cevapları için çok teşekkürler. Umarım yola çıkmak isteyenler için ilham kaynağı olmuştur bu yazı.
Yolda kalın.