Sohbetine doyum olmayan Uğur Özmen ile bu kez ne pazarlama ne CRM konuştuk, bu kez ben ona gezdiği yerleri sordum, o anlattı; o anlattı ben dinledim… Tadına doyulmaz sohbeti için kendisine tekrar tekrar teşekkür ediyorum.
Uğur Özmen Röportajı
Gezi, gezmek sana ne ifade ediyor? Alıp başını gitme, kaçma, uzaklaşma, yeni yerler görme, yeni insanlarla tanışma, yenilik-rutinden çıkma, hangisi?
Gezmeyi yeni yerler görmeyi, farklı coğrafyalar tanımayı çok seviyorum. Bir yeri daha listeme eklemiş olmak, bir görevi daha tamamlamış olmak gibi. Gezmek benim için, yeni bir yeri daha görmek ve bir sonraki hedefe doğru yönelmeyi ifade ediyor aslında.
Ben bir yeri daha görmüş olmayı seviyorum.
Bugüne kadar gittiğin yerler arasında seni en çok etkileyen, en beğendiğin yer neresi? Neden?
Gezmeyi sevdiğim için olsa gerek, bugüne kadar gidip de keyif almadığım bir yer yok gibi. Gittiğim her yeni yerde keşfedecek yeni birşey bulmayı seviyorum. Beni en çok etkileyen yerler daha çok coğrafyanın sürprizleri… Etkilendiklerimin sayısı çok fazla…
- Fransa’nın kuzey sahillerinde Normandiya’da, Manş Denizine bakan sahil şeridindeki Le Mont-Saint-Michel Dünyada gel-git’in en fazla olduğu yer. 14 metre yüksekliğinde su çekilmesi oluyormuş. Yüzey eğilimi az olduğundan. 12 kilometre mesafede su çekiliyor. Adanın üzerinde eski bir manastır var. Yüzüklerin efendisi’ndeki Sauron’un kulesi gibi görünüyor kilometrelerce uzaktan . Mont St. Michel’i daha ayrıntılı kendi blogumda yazmıştım.
- Yine aynı sahil şeridindeki Saint Malo. Yine gelgit’in fazla olduğu bir yer. Sular çekilince millet sahilde inşa edilmiş olan devasa havuza giriyor. Deniz yükselince, havuz suyun altında kalıyor. Aşağıdaki iki fotoğraf aynı yer aslında. İlki suların yükselmiş hali, ikincisi de suların çekilmiş hali. İlk fotoğrafta ortada duran tramplene dikkat edin.
- Yine Normandiya kıyılarındaki Honfleur. Şehrin meydanı deniz. Daha doğrusu, denize bağlı havuz.
- İsviçre dağlarında Champery. Otele geç gitmiştik. Anahtarı resepsiyonun masasına bırakmış. “Özmen ailesi… Oda numaranız 14” diye kağıda yazmış. Kendisi gitmiş. Champery’nin bir değişik yanı da şu: Tepeye çıktığınızda 3 yönlü bir tabela var. Bir yönü İtalya, bir yönü İsviçre, diğer yönü Fransa’yı gösteriyor. Yani, tam üç sınırın birleştiği nokta…
- Monaco yakınlarındaki bir tepede, dağ evi havası korunmuş bir lokanta… (Benzerleri Türkiye’de yapılabilir ve çok para kazandırır.)
- Sicilya’da, dünyanın en büyük tatil köyü… Türk misafirler, ellerindeki haritaya rağmen kayboldular. Benim kaldığım oda bir bahçeye bakıyordu. Sabahları sincapları seyredebiliyordum pencereden.
- İskoçya dağlarının , vadilerinin manzarası. Sert volkanik oluşumun binlerce yıl sonra yarattığı güzellikler…
- Barselona… Gaudi’nin yapıtları … Doğa ile bütünleşmiş mimari tasarımlar…
- Brugges’ün, Avrupa’nın en büyük düşünürlerini yetiştiren kasvetli havası… (İlk gittiğimde, sonbahar mevsimi idi)
- Portekiz’in başkenti Lizbon yakınlarında, Kıta Avrupası’nın en batı noktasından okyanusun sonsuzluğunu izlemek.
- Atina’da yılbaşı ayinleri. Bir kiliseye girip, ayini izledik. Sonra otele döndük. Televizyonda az önce gittiğimiz kiliseden naklen yayın yapılıyor. Yani, az önce TV’ye çıkmışız. Sabah kalktığımızda ayin devam ediyordu.
- Orlando’daki ıslanma garantili dev su parkı. Yanılmıyorsam Universal Studios idi.
Bugüne kadar gittiğin yerler arasında sakın gitmeyin diyeceğin bir yer var mı? Neden?
Sakın gitmeyin diyeceğim bir yer olamaz, sadece bir – iki önerim olabilir:
Kış aylarında Kuzey Avrupa’ya, Finlandiya kasabalarına gitmeyin. Günün 22 saati karanlıkta gezmek çok keyifli olmayabilir. Ancak orada da ilginç şeyler görebilirsiniz. Elinde bira şişesi ile gezilen, sokaklara tükürülen yegane Avrupa ülkesi olarak Finlandiya’yı gördüm.
Bir de Ağustos’da Milano… Her yer kapalı. Bütün 5 ve 4 yıldızlı oteller, lokantalar… Köşedeki gazeteci bile kapalı. Pastanenin vitrininden bakıyorsun… Pastalar küf tutmuş. Adam sanki bırakıp kaçmış gibi… Öylesine bomboş bir şehir…
Ben de alıp başımı gitmek istiyorum diyenler için tüyoların var mı?
En faydalı olabilecek önerim gittikleri şehirlerde semt pazarlarına mutlaka gitsinler. Semt pazarlarında çok lezzetli bir şekilde karınlarını doyurabildikleri gibi aradıkları herşeyi de bulabilirler. Gittikleri yerin kültürünü öğrenmek için de iyi bir fırsat. Ayrıca bulabiliyorlarsa şehirlerdeki bit pazarlarında beklenmedik sürprizlerle karşılaşabilirler. Ben uzun süre kravatlarımı bit pazarlarından aldım.
Eğer özellikle takım elbise giydiğiniz bir işyerinde çalışıyorsanız, kendinizi ifade edebileceğiniz yegane ayrıntı kravatınızdır.
Önemli bir başka tüyo da kayak severler için…Eğer kayak öğrenmek istiyorsanız Avrupa’da ders almanızı şiddetle tavsiye ederim. Avusturya Kitzpuhel iyi bir seçim olabilir. 4 günlük eğitimle başlangıç seviyesinde Alpler’de kayma fırsatını neredeyse Türkiye’deki maliyetlerle yakalayabilirsiniz.
Son olarak klasik bir soru çok okuyan mı bilir, çok gezen mi?
Buna kısa ve öz bir cevap vereyim: Okumadan gezenin hiç birşey öğrenemeyeceği kesin.
Okumadan gezen sadece “an”ı biriktirir.
Uğur Özmen; Asya, Avrupa ve Amerika kıtalarında pek çok şehri gezmiş görmüş, daha nicelerini görüp bizimle paylaşması dileklerimle…