Oya Yıldız‘ı ilk tanıdığımda bir toplantı masasının etrafında ikimiz de bulunduğumuz şirketlerin pazarlama departmanlarını temsilen ciddi bir toplantı yapmıştık. O zaman ne ben onun, ne de o benim seyahat aşkımızdan haberimiz yoktu. Bir süre sonra Yoldaolmak.com blogunun sahibi Kemal Kaya sayesinde Oya’nın da seyahat etmeyi çok sevdiğini, blogu olduğunu öğrendim. Yollarımız tekrar ne zaman kesişti hatırlamıyorum ama yollarımız bir şekilde tekrar tekrar kesişti. Oya’yla yolumuz kesişince şen kahkahası ve pozitif enerjisiyle hayatımda her zaman olmasını isteyeceğiniz insanlardan biri olduğunu farkettim. Ayrıca benim fotoğraf konusunda kendimi geliştirmem için en fazla yardımcı olan arkadaşım da Oya oldu. Hala başarıya ulaşamasak da azimle beni motive etmeye devam ediyor 🙂
Benimlegez.com Röportajı
Oya Yıldız’ın blogu olan Benimlegez.com‘da girdiğinizde klasik rotaların biraz daha dışında, güzel fotoğraflarla dolu bir sayfa ile karşılaşırsınız. Biz de Oya ile bu kez biraz blogundan biraz seçtiği rotalardan biraz da seyahatten konuştuk. Umarım röportajı okurken siz de Oya’nın muhteşem enerjisini hissederseniz.
Bize kısaca kendinden bahseder misin? Kimdir Oya Yıldız? Ne zamandır blog yazıyorsun, neden blog yazmaya başladın?
20 yılı aşkın süre sigortacı kimliğimle seyahat ederek çalıştım bir sigorta şirketinde. Türkiye’nin dört bir yanındaki acentelerimizi ziyaret ettim, eğitim verdim, motive ettim. Bu süreçte dijital fotoğraf makinaları yeni çıktığı bir dönemde fotoğraf da çekmeye başlamıştım ama tamamen amatörce, bir gün evime hırsız girdi ve fotoğraf makinamı, bilgisayarımı, fotoğraflarımı götürdü benden… Yeniden bir fotoğraf makinası almak için yola çıktığımda bu sefer bir tık daha ötesini yapmak istedim ve aynı zamanda bir de fotoğrafçılık kursuna kaydoldum. 10 yıldır fotoğraf çekiyorum. İnsan fotoğraf çekmeye başlayınca bu sefer seyahat şekli de konusu da buna göre şekilleniyor. Başlangıçta fotoğraflarımı sergileyebileceğim bir web sitesi kurmuştum, aynı zamanda Facebook’ta da fotoğrafların altına bir kaç cümle yazarak paylaşıyordum. 2012 yılında ilk yazımı paylaştım blog üzerinden, 2014 yılında ise “Benimlegez” e dönüştürdüm bloğumu. İnsanlara yola çıkma cesareti verdiğimi gördükçe yazmaya devam ettim, bilgi paylaştıkça çoğalıyor. İnsanın ise gezdikçe ufku açılıyor, birbirini besleyen bir olgunun içinde olmak bana keyif veriyor.
Gezi, gezmek sana ne ifade ediyor? Alıp başını gitme, kaçma, uzaklaşma, yeni yerler görme, yeni insanlarla tanışma, yenilik rutinden çıkma hangisi?
Sadece yeni insanlarla tanışmak için yola çıkmadım hiç, ama her seyahatte yeni dostluklar kurdum diyebilirim. Beni yola çıkartan şey daha çok hayalini kurduğum fotoğraflar oldu, o fotoğrafların içine girmek dürtüsü, düşünsene aylarca yıllarca kuzey ışıklarını hayal etmişim ve bir gün o kadrajda ben de varım, bundan daha muhteşem bir şey olamaz benim için. Bir de ritüeller ilgimi çekiyor. Örneğin Ege’de bir köy düğünü, ya da Nepal’de Holi festivali, ya da bir hasat…Hikayesi olan yerler, insanlar… Yani sadece amaç fotoğraflamak değil, o ritüelin bizzat içinde olmak…
Fotoğraf çekmenin seni yollara düşürdüğünü biliyorum, fotoğraf çekmek için seyahat etmek mi yoksa seyahat ederken fotoğraf çekmek mi?
Bu sorunun cevabı her ikisi de 🙂 Fotoğraflamak için de geziyorum, ama gezdiğim bir yerde fotoğraf çekmeden döndüğüm yer yok denecek kadar az, sadece kısmen daha az fotoğraf çekmiş olabilirim. Fotoğrafla beraber olayın hikayesi de önemli elbette… Fotoğrafa fazla takıldığımda kaçırdığım çok şey olabiiyor, saatlerce bir fotoğrafı beklemek yerine görülmesi kesinlikle gerekli bir müzeye giremiyorum mesela. Yazmaya başladığımdan beri fotoğraf ikinci planda diyebilirim bu nedenle.
Bugüne kadar gittiğin yerler arasında sen en çok etkileyen yerler en beğendiğin yer/yerler neresi? Neden?
Küba kesinlikle etkileyici idi…Yaşam, hikaye, fotoğraf, renkler o kadar çok ki, her açıdan fotoğrafçıyı da gezgini de tatmin edebilecek bir yer. Kenya’ya safariye gitmiştim, National Geographic belgeselinin tam da ortasına düşüyorsun, ben heyecanlanınca çığlık atan biriyim, safaride zor susturmuşlardı, hayvanlar ürküp kaçıyordu:) Norveç kuzey ışığı gezimizi asla unutamam, evrenin bir parçası olduğumu orada hissettim… Bunların dışında Filipinler doğa harikası bir yer, ama ben İtalya’nın her köşesine gitmiş biri olarak bir İtalyan kadar seviyorum İtalya’yı, çok bizden bir yer. Türkiye’yi sıralamıyım çünkü her şehirde muhteşem yerler ve tarihi doku var saymakla bitmez.Sadece birini özellikle belirtmek istiyorum: Isparta lavanta tarlaları…Türkiye bu güzelliği yirmi yıl sonra keşfetti, çok enteresan değil mi? 2015 yılında Kuyucak Köyü’ne gittiğimde, böyle bir güzelliği turizmcilerin bugüne kadar keşfetmediğine şaşırmıştım, çünkü biz lavanta tarlası görmeye Fransa’ya Provansa gitmiştik, oysa kendi ülkemizde çok daha güzeli varmış meğer. Bir köy düşün, buram buram lavanta kokuyor…
İlk yurt dışı seyahatini nereye yapmıştın? Bugün aynı yere gitsen neyi farklı yapardın?
Tam 20 sene önce İngiltere’ye dil okuluna gitmiştim. Londra’ya uçup, trenle Brighton’a gitmiştim. Bugün olsam ahh keşke diyeceğim bir şey yok çünkü 6 haftada İskoçya’dan Stone Henge’a kadar her yeri gezdim.
Bugüne kadar gittiğin yerler arasında sakın gitmeyin diyeceğin bir yer var mı? Neden?
Türkiye’de Gölyazı diyebilirim, fotoğraf çekmek ya da trekking yapmak için o bölgeye gitmiyorsanız sakın gitmeyin… Çok ciddiyim, inanılmaz bir toz, pis, kalabalık bir yer. Belli bir amacınız yoksa “bir de ben gideyim göreyim” denilecek bir yer yok, acı ama öyle. Ta ki belediye hizmetleri gelişir ve temiz bir alt yapıya sahip olur, o zaman gidilebilir.
Bugüne kadar seyahatlerinde başına gelen en ilginç olay neydi?
Her seyahatte bir enteresan olay yaşıyorum aslında. Morvaliz ekürüm olur, Fatoş ile bir bayram tatilinde Cinque Terre’ye gitmeye karar verdik, otel rezervasyonumuzu Fatoş yapmıştı, seyahate saatler kala gece otelin adresini tablete gireyim dedim, bir baktım otel Cinque Terre’ye 550 km ötede Napoli’de:) Hemen aradım Fatoş’u; çabuk rezervasyonu iptal et yoksa boşa para vericez, derken iptal ettik ama bu sefer gideceğimiz yerde müsait otel yok, iki seçeneğimiz vardı, doğru otele karar vermişiz, gidince gördük. Neyse, sabah havalimanına gittik, bagajlarımızı vereceğiz, görevli biletlerimizi bulamıyor, ben biletimin baskısını çıkartıp uzattım, millerimle almıştım. Fatoş bana dönüp ” benimkinin baskısını almadın mı” dediğinde başımdan aşağı kaynar su döküldü, Fatoşcum senin millerinle ben sana nasıl bilet alabilirim ki dedim ama nafile, oysa uçak biletini benim alacağımı sanmış:) Ben panik haldeyim o ise gayet sakin, arka kontuara geçtik o 25.000 mile business bilet aldı, bu sefer ben itiraz ettim, 40.000 mile neden standart uçuyorum dedim 🙂 Olay tatlıya bağlandı, benim miller iade oldu, ikimiz de business uçtuk. Yani yola çıkıyoruz ama ne otel doğru yerde ne uçak bileti cebimizde:)) Harika bir tatil yaşamıştık, hala anlatırız…
En merak edilen konulardan biri, bu kadar çok seyahat etmek için değirmenin suyu nereden geliyor?
Değirmenin suyu aylık kazancımdan geliyor elbette. En ekonomik uçuşları takip ediyorum, çünkü seyahatlerde bütçeyi en zorlayan gider kalemi uçak bileti.Ayrıca benim bir manifestom var; yeter ki iste her yer yakın sana… İnsan kafaya takarsa o bileti alır, o seyahati yapar, gerisi bahane bana göre… Miles&Smiles Uçuş mili topluyorum, Turna.com gibi sitelerden puan topluyorum, tüm kampanyaları takip ediyorum. 19 Mayıs’ta Isparta’ya gül hasadına gidiyorum, uçak biletim gidiş dönüş 78 TL. İstanbul’da kalsam kesin daha fazla para harcarım. Ayrıca öncelikler de değişiyor seyahat edince. Her seyahatten para arttırarak dönüyorum, ama bu demek değil ki gittiğim yerde yemiyorum içmiyorum, her keyfi de yaşıyorum. Bankada bir euro hesabı açtı her ay az az da olsa birikim yapıyorum.
Bende alıp başımı gitmek istiyorum diyenler için tüyoların, önerilerin var mı?
Bunu hissetikleri an yapsınlar, ötelemesinler. Çünkü geçen zamanı hiçbir şey geri getirmiyor. Hasankeyf’de 1 Haziran’dan itibaren su tutulmaya başlanacak, görmeyen bir daha göremeyecek Hasankeyf’in bu halini. 2009 senesinde Suriye gitmiştim, iyi ki gitmişim diyorum, şimdi ne Şam ne Halep ne de Palmira kaldı… O nedenle yola çıkmak istediği zaman çıkmak gerek…
Son olarak klasik bir soru “çok okuyan mı bilir, çok gezen mi?
Belki klasik bir cevap olacak ama, okuyarak çıkmak lazım yola, gezerken de okumalar devam etmeli, sadece gezmek için gezmek yeterli değil. Dünya yol gittiğin bir yerden görülmesi gereken bir yeri görmeden dönmek insana acı verir, o nedenle okuyarak bilerek gitmek avantajdır ama gezerken de biraz kaybolmak lazım sokaklarda, şehirde, çok rutine bağlı kalındığında yeni bir şey keşfetme şansın olmaz, bu da sıradan bir gezi olur.
8 Yorumlar
Çok Güzel Yazı Çalışması Olmuş Elinize Emeğinize Sağlık
Harika bir röportaj olmuş…yollara düşesim geldi oya hanımı okuyunca…
Tatlı kuzen Oya Yıldız samimi anlatımlarıyla kendisini harikulade ifade etmiş. Bu bilgilerin ışığında itiraf etmem gerekirki; hepimize verilmiş bir şanstır O…
Tanıyan herkesi iyi hissettiren harika bir insan 🙂
Kuzenin olduğum için değil di mi bu güzel sözler:))
Güzel bir röportaj olmuş. En çok Oya’ların İtalya seyahati beni dehşete düşürmüştü 🙂
Sizi de röportajlarımız arasında görmek isteriz sevgili Azgezmiş 😉
Şaka gibi geliyor kulağa di mi:)) Elimizi kolumuzu sallaya sallaya seyahate çıkıyoruz????????????