Sanat, kültür, tasarım, doğa, moda ve fotoğraf üzerine güzel yazıların yayınlandığı ve ücretsiz olarak dağıtılan Flap Magazin‘de yer alan röportajımı aşağıda bulabilirsiniz.

İlk olarak dünyayı gezme fikri nereden çıktı?

Aslında özellikle “dünyayı gezmeliyim” diye bir fikirle yola çıkmadım. Gezmeyi seviyordum, yeni yerler keşfettikçe bu sevgi bir tutkuya dönüştü, bir çeşit bağımlılık diyebiliriz. Her boş vaktimde, her elime para geçtiğinde tek düşüncem bunu seyahate dönüştürmek oluyor. Artık neredeyse bütün hayatımı buna göre planlıyorum.

Gezileriniz için nasıl bir bütçe ayırıyorsunuz?

Gezilerime bütçe ayırmıyorum, elime geçen paradan kendime geziler dışında harcamak için para ayırıyorum. Aslında gezmek için çalışıyorum diyebiliriz. Gereksiz hiç alışveriş yapmamaya çalışıyorum. Bir ayakkabı beğendim diyelim, ayakkabıya bakıp “o bir uçak parası boşver” deyip bırakıyorum.

Nerelerde kalıyorsunuz, gezi rotanızı neye göre ayarlıyorsunuz?

Seyahatlerimi olabildiğince ekonomik yapmaya çalışıyorum. Bu sayede seyahatlerime bir rota daha ekleyebilirim diye bakıyorum olaya. Dolayısıyla çoğunlukla hostellerde –ki hostellerde pek çok benim gibi gezginle tanışmak için de çok iyi bir fırsat oluyor- eğer yanımda malzemem varsa ve rotam uygunsa kamp yaparak konaklıyorum.

Gezi rotalarım için belli bir yöntemimim var diyemem. Her yıl o yıl için gitmek/görmek istediğim yerlere dair bir liste çıkarıyorum. O yıl içindeki bütçem, zamanım gibi değişkenlere bağlı olarak bunların hangilerine gidebileceğimi belirleyip ucuz uçak biletini hangisine yakalarsam oraya gidiyorum. Gittiğim yerlerde de bazen dersime çok çalışıp muntazam bir rota çıkarıyorum, bazen nereye gideceğim hiç belli olmadan yola çıkıyorum.

Güney Afrika’ya gittiğimde belli bir rotam yoktu, sadece ilk gün için bir hostel ayarlamıştım. Bir de görmek istediğim yerlere dair biraz fikrim vardı. 2 gün o hostelde kaldım, ülkeyi gezmiş olan kişilerle sohbet ettim. Her zaman olduğu gibi şansım yaver gitti ve butik geziler düzenleyen bir Güney Afrikalı ile tanıştım ve rotamı hostelde belirledim, hayatımın en güzel gezilerinden biriydi!

Yalnız mı geziyorsunuz?

Bu da değişken J Benim için çok önemli olan yani görmeyi ve gezerken özgür olmayı tercih ettiğim yerler var. Güney Afrika, Güney Amerika ve Moğolistan bunlara örnekti, buralara yanlız gittim. Ama onun dışında sevgilimle ya da yakın arkadaşlarımla da gidebiliyorum. Ama kalabalık seyahat etmekten keyif almıyorum, bu yüzden 3-4 kişiden daha fazla hiç yola çıkmadım.

İlk defa gittiğiniz bir ülkeyi/kenti keşfetmeye nereden başlıyorsunuz?

Eğer bir şehre gittiysem ilk gün çok belli bir plan yapmak yerine şehri önyargısz bir şekilde keşfetmek isterim. Bazen bir meydanda saatlerce oturup insanları izlerim, bazen de ara sokaklarda kaybolurum.  O şehir o ülkede gittiğim ilk şehirse biraz da insanları, yaşam tarzlarını, kültürlerini anlamaya çalışırım. Pazar yerleri ya da marketlere giderim… Gerçi son zamanlarda şehirlerde olabildiğince az zaman geçirmeye çalışıyorum. Hızlıca oralarda doğal bir güzellik, bir dağ,  bir çöl, bir deniz, antik bir şehir varsa oralara doğru devam ediyorum.

Bambaşka kültürler görüyor çok şey öğreniyorsunuz, başınıza gelen ilginç bir anıyı bizimle paylaşır mısınız?

Bu ara seyahat ederken bana en ilginç gelen şey  benzerliklerimiz. Dünyanın neresine gidersek gidelim, coğrafi, kültürel, dini farklılıklara rağmen hiç beklemediğiniz benzerliklerle karşılaşmak beni mutlu ediyor. Minik örnekler vermek gerekirse, son seyahatim Moğolistan’a idi. Bizden kilometrelerce uzak bu coğrafya bizim aslında kavimler göçüne başladığımız nokta. İnsanlar görüntü olarak bizlere hiç benzemese de o kadar çok ortak noktamız var ki,kendim oraya ait hissetmeme neden oldu. Benzerliklerimizin nir kısmını daha önce biliyor olmama rağmen karşılaştıkça şaşırmaktan kendimi alamadım. Onlar da bizim gibi ailecek mangal yapmaktan çok keyif alıyorlar mesela. Bizim gibi iyi şans getirmesi için ağaçlara çaput bağlıyorlar (bu Şaman inanışından geliyor),  ortak pek çok kelimemiz de var.  Çok uzun bir yol tepip Anadolu’ya gelmiş olmamıza rağmen kültürümüzü de içine pek çok ek yaparak tabii yanımızda taşımışız. Aslında Doğu ya da Batı’ya gittikçe ülkemizin nasıl köprü olduğunu daha iyi anlıyor insan. Kültürel olarak da tam bir geçiş noktasıyız aslında.

Dünyayı gezmek birçok kişinin hayali ama bunun için galiba biraz cesaret gerekiyor. Hiç bilmediğiniz yerlerde bambaşka kapılar açabilmek öyle çok da kolay olmasa gerek?

Hala yeni yerlere gittiğimde inanılmaz bir heyecan duyuyorum ama tabii ki pek çok konuda çok rahatım. Ama ilk seyahatlerim öyle değildi. Kocaman çantalar hazırlayıp her adımımı planlardım eskiden. Uçaktan inip otele gidene kadar yolu neredeyse ezberlerdim (evet biraz fazla planlıydım).  Ancak seyahat ettikçe bu kadar plan yapmanın gerekli olmadığı, zaten siz ne plan yaparsanız yapın hayatın sizi kendi istediği yöne götüreceğini öğrendim. Deneyim kazandıkça basit düşünmenin hayatımı kolaylaştırdığını da öğrendim.

Şimdi akışına bırakıyorum, daha az plan ve hazırlık yapıyor, çantamı olabildiğince hafif hazırlamak için ekstra emek harcıyorum ve başıma hep güzel şeyler geliyor.

Yeni kapılar açmanın verdiği heyecan ve mutluluk var sadece yola çıkarken yanımda, korku ve  endişelerimin hepsini evde bırakıyorum.

Aynı zamanda bir şirkette genel müdür yardımcısı olarak çalışıyorsunuz. İş hayatında gezmenizi engelleyen konularla karşılaşıyor musunuz, izinlerinizi nasıl ayarlıyorsunuz?

Türkiye’de ne yazık ki izin uygulamaları çok seyahat etmek için elverişli diyemeyiz. Avrupalıların 1-2 ay yıllık izinleri varken biz yılda 2-3hafta izinlerimizin bile tamamını kullanamıyoruz. Çalışanların sık seyahat etmesi hala çok göze batıyor. Ancak ben işe başlarken yöneticilerim zaten çok seyahat ettiğimi, seyahat bloggeri olduğumu biliyorlardı. Bana bu konuda ekstra bir kolaylık sağlamıyorlar ama zorluk da çıkarmıyorlar. Yıllık izinlerimi resmi tatillerle birleştirerek seyahat etmeye çalışıyorum. Seyahatlerim dışında da çok yoğun çalıştığım için bir sorun yaşamıyoruz.  Buna rağmen işlerin yoğunluğu ya da bitmesi gereken projeler gibi nedenlerle planlarımı iptal etmek zorunda kaldığım zamanlar oldu.

Geçen yıl sadece 7 işgünü yıllık izin kullanarak 60 gün kadar seyahat etmişim, ülkemizdeki resmi tatiller sağolsun.

Bloğunuz Çok Okuyan Çok Gezen, ne tarz kitaplar okuyorsunuz? Bize bir kitap önerisinde bulunur musunuz?

Ailem çok kitap okurdu, benim çocukluğumda bizim evimiz kütüphane gidiydi. Oldum olası okumayı sevdim. Sürekli olarak da kitap zevklerim değişti. Ortaokulda neredeyse bütün klasikleri okumuştum, lisede şiir okumaya başladım. Üniversite dönemimde hem okuyup hem çalıştığım için kitap sevdama biraz ara vermiştim, o dönemde hızlı okunan Türk yazarlarıyla tanıştım. İş hayatına ilk başladığım ve ilk yönetici olduğum dönemlerde ise kişisel gelişim kitaplarını çok okuyordum. Şimdilerde ise mümkün olduğunca seyahat kitapları okuyorum,  girdiğim her kitapçıdan 1-2 seyahat kitabı alıyorum. Böylece kitap yazanlara da destek vermiş gibi hissediyorum kendimi, sanki ben kitaplarını alınca onlar daha çok seyahat edebilecek gibi hissediyorum.  Blogumda da sadece gezi kitaplarına dair notlarımı yazıyorum. Öneriye gelince, seyahat felsefesine dair Allain de Botton’un Seyahat Sanatı kitabına bir göz atmanızı öneririm.

Bir de alıntı yapalım oradan;

“yaşamımıza hükmeden mutluluk arayışıysa, bu arayışın dinamiklerini (bütün harareti ve paradokslarıyla) açığa çıkaran nadir etkinliklerden biri seyahatlerimizdir. seyahatler, dolaylı da olsa, iş ortamının ve ayakta kalma mücadelesinin ağır koşullarından sıyrıldığımızda nasıl bir yaşamımızın olacağını, istediğimiz gibi yaşamaktan ne anladığımızı ortaya koyar. fakat seyahatlerin felsefi sorular uyandırdığı pek düşünülmemiştir, yani günlük dilin dışında, üzerinde düşünmeyi gerektiren bir mesele olarak ele alındığı pek nadirdir. nereye gitmemiz gerektiği konusunda bize tavsiyede bulunan çoktur ama neden ve nasıl gideceğimizi söyleyen yoktur.”

Dünyayı gezmek isteyenlerin ilk düşünmeleri gereken şey sizce nedir?

Fazla düşünmesinler J

Dünyayı keşfetmeye önce yakın çevrenizden, kendi şehrinizden, kendi ülkenizden, sonra komşularınızdan başlayın. Böylece korkulacak ya da büyütülecek birşey olmadığını hepimizin bu küçük dünyada yaşayan büyük bir ailenin parçaları olduğunu anlayacaksınız. Sonrası zaten çok kolay olacak, inanın… İlk adım evin kapısından dışarıya adım atmak sadece…

Bunun yanında elbette İngilizce bilgisi olmasında fayda var. Hatta dünyada en fazla konuşulan diğer dil olan İspanyolca öğrenmek de fena bir fikir olmayabilir ama bilmeden de gezilebiliyor, size mazeret olmasın.

"Çok okuyan mı bilir çok gezen mi?" diyerek yola çıktım, hala cevap arıyorum. Hayallerimin peşinden yolculuklara çıkıyor, deneyimlerimi blogumda, gazete ve dergilerde paylaşıyorum. Gezmeyi, okumayı, yazmayı ve hayal kurmayı seviyorum.

3 Yorumlar

Yorumunuzu Yazın